12.12.2012

Ay ile Güneş

 Delikanlı merakını gizleyemedi.Toy davranışları onu ele veriyordu ve o sormadan kadın cevapladı.Aklından geçenleri mi okuyordu yoksa?Evet,aklında balonların ucuna düğümlü olan ve rastgele etrafta uçuşan onlarca düşünce vardı.Kadının kendine güvenli duruşu onun neden rahatsızca bi' iki kıpırdanmasına neden oldu.Ve kendini soramadığı sorunun cevabını pür dikkat dinlerken buldu. 'Karanlığı seviyoru
m.Çünkü yıldızları görebiliyorum.Ve şu ihtiyar ayı da..Şimşeği bile bazen..Hem aydınlık her zaman doğruyu getirmez.Güneşe ne kadar yaklaşırsan seni o kadar yakabilir de,unutma..Mikrop olmasa aşı da olmazdı.Zehir olmasa antizehir de olmazdı.Gece olmasa gündüz;hüzün olmasa mutluluk;kötülük olmasa iyilik;cehennem olmasa cennet de olmazdı.Bu iki şey birbirini besler.Yani bi' bakıma hayatı anlamlandırır;budar.' Gözlerini gözlerinden bi' an olsun ayırmadı.Gencin başka bi' sorusu daha vardı.Neyse ki dillendirebildi bu kez; 'Peki ya gölgeler?' Kadının dudakları yukarıya kıvrıldı.Gözleri parladı.Ve anlatmaya başladı; 'Her insanın kalbine ve aklına daha o doğmadan tohumlar atılmıştır.Tohumlar yeterince güneşte kalırsa onların susuzluğu giderilir toprağı değiştirilir ve ilgi gösterilirse onlara o zaman yeşerir.Fakat bunlardan yoksun bırakılıp buzdolabına konulursa bozulur.Aslında özde olanı göz önüne çıkarıp söze dökmek kişinin ahlakiden çok vicdani eğitimine de bağlıdır.Kişi ya sınıfta kalır ya da bi' üst sınıfa geçer.Belki de mezun olur..Gölgeler demiştin.Onlar daima olacak.Karanlık ve aydınlık..Her ikisi de olmadan onlar peyda olmaz.Hangisinin daha ağır bastığı değil;kimin gölgelerden ne şekilde faydalanacağı önemli.' Evet,artık gencin aklında binlerce balon dolanıyordu.Bi' tanesi bile ne patladı ne de söndü.Aksine çoğaldı..

27.11.2012

Yaşlı Laflar


  Ben konuşmuyordum artık.Kelimeler ağzımın içinde yüzüyordu sadece.Kimi yüzme bildiği halde boğuluyordu kimi yüzme bilmeden atlıyordu.Kimisi nefes alsa da anlamı yoktu.Kimi kuruydu hala.Kimi belindeki can simidiyle kendini güvene alırken kimisi kıyıya iple bağlıydı.Kimi hırçın dalgalarla boğuşuyordu.Kimi pes edip kıyıya vuruyordu.Kimi sörf yaparken keyifle kimi de dalgalara yenik düşüp dudaklarımın arasından süzülüveriyordu işte böyle..
  Ben doğru kelimeleri bulmak için önce onları Pokemon'daki gibi savaştırırım.Bazen de baloda kendine partner arayan insanlar gibi onları yakınlaştırırım ve dans ettiririm.Kaktüsün gül olmadığını bilirim.Ama ona gülün varlığından haberim yok gibi davranırım;dünyanın en eşsiz kokusu,görüntüsü,notası,kadifemsiliği sanki ondaymış gibi..Gülü de asla incitmem.Dikenlerini ne ona karşı kullanırım ne de kendisine batırırım.Onu yerlere göklere sığdıramayacak kadar da övmem.Hem sonra kaktüsün hali ne olurdu..

26.11.2012

Şeytan Azatta Gerek

  Ve tam da o an daha önce hiç nefesini bırakmadığını farketti.Hep tutuyordu ama hiç geri vermiyordu.İşin tuhaf yanı bu vakite kadar gayet sağlıklı gözükmesiydi.Gözükmesi mi dedim?Çoğu zaman görünen görünmeyinin üstüne beyaz çarşaflar örter;kirden,isten etkilenmeyip ilk günkü gibi yeni kalsın diye..Bazen yeni olan sadece örtüdür.O kaldırıldığında altında eski bi' sandık görülür.Toz içinde ve etrafı
 örümcek ağıyla kaplı..Anahtarı vardır ama gizli bi' yerde.Öfke,nefret ve intikam üçlüsü saklıdır içinde..Taze,yeni,her şey yerli yerinde..Ve onlar içine çekip bi' türlü dışarıya bırakamadıkları..Onlarla bi' arada olmayı sevdiği için değil;yapılan haksızlıkları asla unutamadığı için..O an;işte tam da o an içine çektiği ne varsa dışarıya verdi.Artık özgürdü.Ne kadar da hafifti.N'asıl olsa onların kendileri kendilerine yeterdi;başka düşmana ihtiyaçları yoktu ki..

21.09.2012

'Eğitim cehaleti alır;mutsuzluğu da yanında taşır.'


 Başarılı,başarısız;tembel,çalışkan;okumuş,okumamış;dershaneli,dershanesiz;uslu,yaramaz;vb. ikilemeler..Normal şartlarda altı ile yirmi yaş arası her öğrenciye bu zincirleme sıfat tamlamalarından biri takılır.Özellikle eğitim sisteminden tümüyle imha edilmesi gereken sınav sistemi;eğitimcilere,velilere,öğrencilere,her meslekten insana bu ayrımı aşıladı.Bazı insanlar kendi ideallerini bu şekilde eğitim sistemine sızdırarak halk arasında ikilik çıkarmaya çalışıyor.Bu durum eğitimle iç içe olan kişilere dayatılıp daha sonra halkın beynine empoze ediliyor.Öğretmenler de eğitim sisteminin belirlediği ideallere göre öğrencileri pirinç gibi ayıklayıp uygun bulmadığını çöpe atıyor.Yola kendi zannına göre zeki olanlarla devam ediyor.Geri kalanı sistemin idealleriyle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan mesleklere yöneliyor.Üstüne üstlük hor görülerek..
    
  Eğitim sistemi yeteneklere göre şekil almalı.Öğrenci kime ve neye göre başarılı ya da başarısız kategorisine sokuluyor?Kimin ve neyin ideallerine göre meslek sahibi oluyor?Bu eğitim anlayışı öğrenciyi motive etmekten hayata sıkı sıkıya bağlamaktan istediği mesleğe yönlendirmekten evrensel ahlak kurallarını yaymaktan tamamen uzak.Eğitim başarıya değil;yeteneğe yönelik olmalı.Kendi fabrikasyon başarı anlayışlarını insanlara dayatarak ideal tabloyu görmek istiyorlar.Yeteneği olmayan insan yoktur.Kişinin mutlaka bi' ve birden çok yeteneği,meslek dalına eğilimi vardır.Eğer hedef gerçek anlamda iyi bi' meslek sağlamaksa bu kesinlikle kişinin mutlu olacağı ilgi duyduğu yeteneğinin o alanda var olduğu bi' meslek olmalı.

  Doktorlar,öğretmenler,bankacılar,vb. meslek sahipleri;mutlaka sistemin başarı duvarını aşıp birilerinin ideal olarak nitelendirdiği mesleği seçerek bugünlere geldiler.Peki niçin mutsuzlar?Neden insanlarla iletişimleri kötü?Niçin bu denli sinirliler?Neden müşterilerine,hastalarına,öğrencilere,öğrenci velilerine,meslekdaşlarına,çevrelerine karşı bu kadar kabalar,duyarsızlar,isteksizler?Üstelik düzenli aralıklarla maaşlarını aldıkları halde?Yoksa sadece maaş onları tatmin etmiyor mu?


  Başka bi' kısmı da ruh ya da robot gibi.Duygusuz,maddi görüşlü;'Ben paramı alayım da.',anlayışsız,düzgün iletişimden bihaber,dokunsalar her an patlamaya hazır.Yoksa onlar insan görünümlü kalpsiz birer robot mu?


  Daha başka bi' kısmı da insanları sürekli aşağılama eğiliminde;'Ben okudum,sen cahilsin.Benden daha iyi mi bileceksin?'Kendilerini ideal meslekte olduklarına bi' hayli inandırmışlar halbuki bi' o kadar da kompleksliler,özgüvenden yoksunlar.Normal hayatlarında silik olan bu insanlar kendilerini iş ortamında tatmin etmeye çabalıyor.Oysa ki ellerindeki diplomalar alınıp yırtıldığında onlardan geriye hiçbir şey kalmaz.


  Üniversite eğitimi insana sadece sisteme göre 'ideale yakın' biraz daha iyi bi' meslek ve yine biraz daha fazla para sağlar.Yani kişiye ahlak;mermamet,duyarlılık,yapıcılık,erdem,dürüstlük,insanlık,vb. olguları aşılamaz.Kişi zekice davranıp sözde okumuş olan diplomalı cahillerden bile çok daha üstün bi' konuma ulaşabilir.Önemli olan gerçek anlamda insan olabilmesi.


  Yoksa ideallere ulaşmak mutluluğu garantilemiyor mu?Uzun lafın kısası;'Eğitim cehaleti alır;bazıları için mutsuzluğu da yanında taşır.Çünkü puanlama sistemine göre seçilen zoraki meslekler buna zemin oluşturur.'


          

19.09.2012

İnsanlık cinsiyet tanımaz;cinsiyet de onu..

  Barbie bebekler,oyuncak arabalar,pembe mini elbiseler,mavi takım kıyafet,abartılı sünnet töreni şölenleri,pembe okul çantası,mavi kalemlik,tüylü tokalar,kız giydirme oyunları,dövüş oyunları,futbol fanatikliği,mavi,pembe;pembe,mavi..Bu terimler pek de uzak olmayan bi' yerden tanıdık geliyor;değil mi?Bebeklikten büyüme çağına dek çocukların beyinlerine basa basa sokulmaya çalışılıp sonunda bilinçaltına yerleştirilen şu sözde cinsel farkındalık evresi hani..Pedagog değilim.Ancak bi' insanım.Ve bazen defoları görmek için objektif bi' bakış açısı yeterli oluyor.
  
  Şundan yirmi sene öncesine kadar bu kadar fazla yaygın olmadığı gibi şimdilerde kız ve erkek çocuklara kendi cinsiyetini kafasına kaka kaka öğretim aşaması,günümüzde vahim bi' hal alıyor.Diyecekler ki;'Ee biz öğretmediğimiz vakit ya çocuğun cinsel tercihi değişirse?' Ee az önce de dediğim gibi;yirmi sene öncesine kadar kadın yine kadın,adam yine aynı adamdı.Yani bu yüzden mi bugün eşcinsel yönelimli insanlar bu kadar fazla?Kim bilir;bu öğretim aşaması olmasa en çok ne olabilirdi acaba..
  
  Bazı hassas konuların üzerine gidilmemesi gerekiyor.Belki de bu kadar fazla psikolojik baskı yapıldığı,sen erkeksin;sen kızsın,ve yine karşı cinse aşırı bi' ilgi hali uyandırıldığı için ya çocuk da öyle olmak istiyor ya da bastırılmış cinsel duygular ortaya çıkıyor.Yani bu durum yeni doğan bi' bebeğin suya bırakıldığı zamanki haline benziyor.Bebek;anne karnında zaten suyun içinde olduğu için profesyonel bi' yüzücüdür,anne karnı dışında da doğar doğmaz bi' havuzun içinde aynı tepkiyi vererek rahatlıkla yüzebiliyor.Şundan emin ol;nüfus bu zamana kadar arttıysa bundan sonra da artacaktır.Bizden önceki kuşaklara bu şekilde dayatılmadı da n'oldu;demek ki doğal ve sağlıklı ortamda olması gereken yol izlenerek soy zaten devam ediyor.
  
  Günümüzde kadına yönelik artan şiddet;sözlü veya sözsüz taciz;erkeğin elinde tesbih,dilinde küfür,her an kavgaya meyilli olması ve bunun gibi davranışları erkek çocuklarına dayatılan; 'Sünnet oldun;erkek oldun.' , 'Ne kadar kız;o kadar özgüven.' gibi düşüncelerin kaçınılmaz sonucudur.Kız çocuklarının da hanımefendilikten çıkıp bi' an önce büyüme isteği ve yaşına uymayacak davranışlar göstermesi;erkeksi tavırlar gösterip rahatça sövmesi;erken yaşta evlenip çocuk sahibi olunca kendini,sanki gerçek bi' kadın öyle olunuyormuş gibi,büyümüş hissetmesi ve benzeri daha pek fazla tavırlar da bu anlayışın hazin sonu arasında.
  
  Başka bi' konu başlığı da futbol fanatikliğinin erkek çocuklarını şiddete;medyanın da kız çocuklarını bayağı tavırlara ittiği gibi her iki cinsiyette de yüksek doz özgüvensizliğin,bencilliğin,vurdumduymazlığın,kabalığın,nefretin,anlayışsızlığın peyda olması.Sorun sadece ebeveynlerde değil;çevre de mühim bi' faktör tabi.Dedim ya;o da aynı kapıya çıkan ayrı bi' mesele.
   
  Çocuklara kız veya erkek olduğu değil;insan olduğu öğretilmeli ve hatta dayatılmalı.Aksine bi' görüşle yanına kâr kalan ne?Arttırılan merak ve ilgiyle kız 'çocuk'larının erkek;erkek 'çocuk'larının da kız meraklısı olması mı?Ya da yine artırılan merak ve ilgiyle eşcinsel olmaları mı?Kısaca çocuğu önce insan olarak eğitip sonra cinsiyeti konusunda bilgilendirmek çok daha sağlıklı olacaktır.Verimli bi' nesil için..

18.09.2012

Zirveye çıkmadan:Everest

  İnsan aşağıdan bakar hayata.Çünkü mutluluk oralarda bi' yerlerdedir hep;zirvede.Daha da yükseğe tırmanmak ister.Avuçları,dizleri yara bere içinde;yorgunluktan bitap düşer.Çevresinde ve kendinden yukarıda sayamayacağı kadar fazla çeşit çeşit insan bulunmaktadır.Hırslanır;sona kalan gücünü de kullanır.Sonra bi' yerde tıkanır;kalır.Tekrar etrafına bakınır.Kendisine göre kendisi hala aşağıdadır.Gücü bırakır;sadece çok ister.Tepeyi düşler.Ve zirveye varır.Bu onu mutlu eder.Peki gerçekten zirveye varmış mıdır?İnsanlar hala kendinden yukarıdadır.Çevik bi' hamleyle son kez tırnaklarını taşa geçirir.Ancak çabası boşunadır.O zirveye değil;kendi zirvesine ulaşmıştır.Halbuki debelendikçe başa dönmüş her defasında aynı yerde tıkanmıştır.Peki diğerleri niçin daha da tepeye tırmanabilmişti?Çünkü her insanın bu dünyada bi' görevi vardır;tıpkı şeklinden dolayı yadırganılan böcekler gibi..Eğer her zirveyi isteyen kişi oraya ulaşmış olabilseydi;geriye kalan görevler kimin katkısıyla tamamlanabilirdi?Her insanın zirvesi kendine göre özel dizayn edilmiştir ve diğerlerinden farklıdır.Kişi ya kendiyle eşit çevresine ya da kendinden yüksekte olanlara bakar.Ancak kendinden aşağısına bakmayı denemez.Aşağısında milyonlarca insan vardır.Ve yukarıdan aşağıya bakmak demek aşağıda olanları küçümsemek değildir.Herkesin dünyaya katkıda bulunacağı bi' görevi mutlaka olacağı gibi ne tepenin başı ne de derinliğin bi' sonu vardır.Kim her ne kadar daha da yukarıya veya aşağıya bakarsa baksın birileri olacaktır.Unutmamak gerekir;Allah Teala'nın gözünde kimse kimseden daha üstün ya da aşağıda değil.Tersine herkes eşit.Kimi mutlulukla kimi tasayla sınanır.Aşağıya bakıp şükretmek yukarıya bakıp sabretmek gerekir.Mutlulukla mı yoksa tasayla mı sınanmanın mükafatı daha büyük olur;orası tahmin edilebilir.Ne büyüklenmek ne de küçüklenmek insanın Allah Teala'nın gözündeki eşitliği değiştirmez.Herkesin zirvesi de dağı da kendine.Allah Teala arzu ederse taşı yerinden oynatır;etmezse ne kadar rüzgar eserse essin yaprağı kımıldatmaz.
  Annem şunu sıkça hatırlatır; 'Hizmetçi gibi tabirlerle hizmet eden insanı küçümsememek gerekir.Tam tersi onlara hürmet edilmeli.Çünkü Allah Teala da melekleri insanların hizmetine sunmuştur.' Demek oluyor ki o insanları küçümsemek melekleri küçümsemek demek.Hangi inanan insan böyle bi' günahı ve edepsizliği göze alabilir ki?

11.09.2012

Keşif Vakti

  Bi' şeyler karalamayalı uzun bi' zaman geçti,farkındayım.O yüzden farklı bi' keşfimi tanıtacağım sana.Adı : Maher Zain.81 doğumlu.Kökeni Lübnan.İsveç'te yaşamış Müslüman bi' R&B şarkıcısı,yapımcı ve söz yazarı.Modern ilahi söylüyor kısacası.2009'da ilk albümü olan Thank You Allah'ı çıkararak dünya çapında tanınmış.İkinci albümü bu sene çıkan Forgive Me.En sevdiğim parçalarını paylaşacağım şimdi.




2011 single albüm şarkısı Freedom 'Özgürlük'


2012 ikinci albümünün çıkış parçası Forgive Me 'Beni Bağışla'


14.08.2012

Aşk Yumruğu

‎ ' Ve o rengi altına çalan saçlarını savurdun ellerini onların arasından şöyle bir geçirerek.Gözlerinin rengi sıradanlaşmıştı şimdi;araya giren derinliğiydi çünkü.Belki kurumuş dudaklarını alnıma değdirmeseydin;ben olmazdın.Ya da ne bileyim;seni o güvercinlere ıslak ekmek atarken gördüğümde kıskandım seni onlardan.Ve deniz parçası gözlerini kısarak gözlerimin içine baktın;dudaklarında belli belirsiz bi' tebessüm belirdi.Belki de bana öyle geldi;bilmiyorum.Sonra ılık bi' nefes üfledin saçlarımın içine doğru.Biliyorum çünkü hissettim.Hissedebiliyorsam orada bi' yerlerdedir.Dokunmama gerek yok.Sayende öğrendim.Ellerin omuzlarıma düşen dalgalı saçlarımın her bi' köşesinde gezerken kulağıma doğru eğilip yumuşacık,kadife gibi sesinle dedin ki;' Ben de seni kendimden kıskanıyorum.Şimdi ne yapacağız?Gideyim mi? ' O an gitmeyi bahis konusu yapman bile beni zedeleyip kısa bi' panik atak geçirmeme neden oldu.Daha fazla dayanamayıp gözlerimden bi' şelale y
aratmayı başardım.Kar beyazı,çift çizgisiz bi' gömlek vardı üzerinde.Hiç unutmam.Boynuna kadar tüm düğmeler ilikli.Ve yüzümü göğsüne gömüp hiç durmadan ağladım.Ellerim göğüs kafesinin hemen altında.Ve yine istifini hiç bozmadın.Koca ama bi' erkeğe göre oldukça narin ellerinden birini sarıp sarmaladığın omzumdan çekip yüzüme götürdün ve elinin tersini yanağıma sürterek tenimi okşadın.Hafif ama çevik bi' hareketle çenemi kaldırdın seni görebilmem için.Bayılacaktım bu eşsiz görüntü karşısında.Çok güzeldin.Yüzünü yüzüme yaklaştırdın.Ama Pinokyo burnun daha fazlasına engel oldu.Az yana doğru eğildin sonra aramızdaki mesafeyi kısaltmak için.Yumuşak olduğundan emin olduğum dudaklarını dudaklarıma bastırdın.O an kalbim yerinden çıkacak sandım.Bana göreyse öldüm.Ve yine bana göre yıllar sürdü o ölümcül öpücük.Gerçeğe göreyse bi' dakika sadece.Her neyse.Şey diyecektim.Seni sevmiyorum ben.Sana tapıyorum. '

5.08.2012

'Kendimi bi' oruç hissediyorum.'

  Dini İslam olan bi' ülkede oruç tutan bi' mü'minin yanında umursamadan çekinmeden yemek yiyen insan karesi var.Bu fotoğrafta yanlış olan ne;üstelik oruç tutmayan kişinin çekinmesi gerekirken?Asli özgürlük mühim olan;keyfi özgürlük değil.Bu,oruç tutan kişinin din özgürlüğüne tecavüz etmek değil de nedir?Yoksa sen hala şeytanı görünmeyende mi arıyorsun?
   Oruç tutan insana saygı duyulmalı.Kişi oruç tutmuyor ve yemek yemek istiyorsa sokak ortasında değil;ya evde ya da dış mekana kapalı restaurantlarda yemeli.Karşı çıkan kişiler elbette olacaktır;'Biz sizin ibadetinize göre mi hareket edeceğiz?'diye.Ancak biz namazı camide kılarız.On bir ay boyunca kimse kimseye zaten laf etmiyor.Kalkıp sokak ortasında namaz kılmıyor.O halde ibadetini yapmayan kişinin;ibadetini yapan kişiye saygı duyarak yemeğini ulu orta değil de;gizli yerlerde yemesi gerekir.Zaten artık doğru olan onun yaptığı iken oruç tutan kişi kendini garip hissediyor.Eskiden oruç tutmayan kişi kendini eksik hissederdi.'Oruç tutamıyorum,bari insanların gözüne sokmayayım.'Şimdilerde kasıtlı bi' arsızlık mı söz konusu ne?
  Üstelik kişinin din özgürlüğüne bi' tecavüz söz konusu.Eğitim hakkı,sağlık hakkı,yaşama hakkı,basın özgürlüğü,haberleşme özgürlüğü,v.b derken din ve vicdan özgürlüğü es mi geçiliyor ne?Üstelik konu başlığının altında vicdani bi' yükümlülük ne gördüm ne duydum.Madem vicdani bi' özgürlük var;din özgürlüğünü çiğnemek gayet olağan gözüküyor.Kişinin din özgürlüğü kanuni olarak yasalarca korunmalı.İnsanların vicdanlarına bırakılmamalı.
  Allah-u Teâlâ;oruç tutan kişinin iradesini,sabrını o düşüncesiz,maddi,saygısız karakterli insanlarla deniyor.O ayrı.Az önce de dediğim gibi;şeytan her yerde.Onu karanlıkta değil;ışıkta ara.Zaten çok çabuk bulacaksın çünkü şeytanın insanda vuku bulmuş hali,kendini bu kadar belli edecek kadar saf.Onlara kızma;sadece acı.Allah-u Teâlâ yardımcıları olsun.
  Konuyla da alakalı olabileceğini düşündüğüm bi' ayet var;'Yılmayın ve üzülmeyin.(Allah'a)Güveniyorsanız mutlaka kazançlısınız.' Âli-İmran 3:139

22.07.2012

Yüzyılın Filmi

  Filmi bi' kaç sene önce izledim.Ve şimdi tavsiye etmek istiyorum.Böyle eşsiz filmler tanıtılmalı ve daha çok kişiye ulaştırılmalı ki insanlık duygusu körelmesin.
  Adı My Name Is Khan.2010 çekimi bi' Hindistan filmi.Başrolleri Shahrukh Khan (Rizwan Khan) ve Kajol Mukherjee (Mandira) paylaşıyor.Shahrukh Khan'ın soyadı filmdekiyle aynı.Sanırım senaristler bunu bilerek yapmış.Film;yüz altmış beş dakika sürdüğü gibi beş ödüllü ayrıca.
  Konusu şöyle:Rizwan;asperger sendromu (sosyal bozukluklara sebebiyet veren bi' otizm çeşidi) olan Mumbai'li bi' müslüman.Otist olduğuna bakma.Oldukça zeki aslında.Annesi onu gerçek bi' müslüman olmanın yanı sıra gerçek bi' insan olarak yetiştiriyor.Zaten teması bu.Rizwan bi' başına kaldıktan sonra ABD'deki kardeşinin yanına gidiyor.Hintli olan Mandira ile evleniyor.Üstelik Mandira bi' çocuk annesi ve dul.Daha sonra 11 Eylül olaylarının ardından uyumlu hayatları felakete dönüşüyor.Ardından Obama'yla konuşmak ve ona bi' mesaj iletmek için yollara düşüyor tek başına.
   Romantik ve dramatik.Kesinlikle izleyen kişinin pişman olmayacağı bi' film.Hatta her seyrettiğimde gözyaşlarıma engel olamadığım.Kim seyretse filmin sonunda gözleri yaşlı oluyor zaten.Gerçekten duygusal ve oldukça insani bi' konusu var.Dünyada böyle filmler yapılmış olsa emin ol;ne savaş ne kavga ne dargınlık ne mutsuzluk ne kibir kalır kimsede.Konusunu detaylarıyla anlatmadım.Çünkü;izlemeni istiyorum.Sakın internetten özetini arama.Film hakkında getirilen eleştirilere bakma.Git ve al o filmi.Tek başına izleme gibi bi' bencilliğe de girişme.Ailenle birlikte izle.Ki gerçek insanlar çoğalsın.
  Not: O harika müzikler çalarken;'Ağlarsam coolluğum gider.Tutayım kendimi.'deme.Ağlamak ve merhamet etmek gerçek insanlara mahsustur.Bu arada kulluğun gitmesin de.

21.07.2012

Hayatı Otuz Beş Geçe


 ' Kapıyı tıklattı bi' iki defa.Kim olduğu bilindiği halde;'Kim o?' diye sorulan klişe sorunun aksine;'Gir.'dedim.Oysa kim olduğunu gerçekten bilmiyordum.Aslında bi' önemi de yoktu.Uzun zamandır ne kapımı çalan ne de bu bol yeşilliğe bakan ziyaretçisi sıfırın altında eksi beşte kalmış eve adım atan olmuştu.Yalnızlığımda boğulmayı sevmiyor değildim hani.Yüzme bildiğim sürece sorun yoktu.Ta ki serin ve durgun suların hırçın yüzüyle karşılaşıncaya dek.
  Çoğu zamanki uyuşuk halimle hiç de bağdaşmayan bi' hamle yapıp ayağa kalktım.Yüzüm aralık olan pencereye dönük bi' şekilde ayakta dikili kaldım.İçeri giren bu yabancı;bi' iki tereddütlü adımdan sonra yanıma yaklaştı.Sonra nedense durakladı.Kapı kapandı.Gittiğini sanmıştım.Ancak bu kadar sessiz gitmiş olamazdı.Üstelik yıllardan beri dokunulmamış
durmaksızın gıcırdayan tahtaları olan bu evi göz önüne alırsak.Omzuma bi' el dokundu.Ürperdim.Tamam,belki de korktum.Pencere ardına kadar açılarak duvara çarptı.Harika,bi' de tamir işleri çıktı başıma.Sonsuza uzanan ormanlık;savaştan çekilen korkak asker edasıyla geri çekildi.İşte şimdi gerçekten korkmuştum.Altımı ıslatacak kadar.Güneş peyda oldu tepede.Demek ki dev asırlık ağaçların arkasına saklanmıştı haylaz.Arkamdaki yabancı;kollarını belime doladı.Saçlarımı kenara atıp başını boynuma gömdü.Hıçkırır gibi olduktan sonra nefesi kesildi.Ve yok oldu.Kendimi tebessüm eder halde buldum.Farkında olmadan.Öğrendim.Demek ki hala umut vardı.Yaşamak için.Ve gitmesi gerekenleri asla içeriye almamam gerektiğini.Evet,umut vardı.Kapıyı açıp aralık bıraktım.Ve asla kapatmadım.İçeriye dolan ılık hava tenimi okşadı.Ben de ruhumu. '





16.07.2012

Türk eşit değildir Kürt


  Kürt olduğunu iddia eden bazı insanlar şöyle diyor;’Ben Kürt’üm.Türklerle bi' davam yok.Barış istiyorum.’Türk olduğunu iddia eden bazı insanlar da şunu söylüyor;’Ben Türk’üm.Kürtlerle bi’ sorunum yok.Biz kardeşiz.Benim Kürt arkadaşlarım da var.’Bakıldığında her şey normal görünüyor,değil mi?Sorun yok.Herkes terör bitsin istiyor gibi gözüküyor.Ama burada ince bi’ çizgi var ve kimse bunu farkedemiyor.İşte ayrımcılık zaten bu cümlelerde,düşüncelerde peyda oluyor.Bu ayrımcı zihniyet son bulup;’Kürt,Ermeni,Çerkez,Laz yoktur.Bu ülkede yaşayan herkes birdir,Türk'tür.’denildiği zaman barış sağlanabilir toplumda.Türklüğe zaten bir olmak kökenleri tek bir çatı altında toplamak için vurgu yapılıyor.'Yaşadığım ülkenin adı Türkiye.Ben Türk'üm.Kimliğimde T.C vatandaşı olduğum yazıyor.Bu ülke sınırları içinde yaşayan herkes Türk'tür.'Bunu sindirebilmek konu.
   Başka bi’ konu;Türk olmakla Kürk olmak bir tutulamaz zaten.Türkiye’de yaşayan biri yabancı bi’ ülkede bulunduğu zaman o kişiye nereli olduğu sorulduğunda Türkiye’de yaşayıp kimliğinde T.C yazdığı için dolayısıyla Türkiyeli veya Türk olduğunu söyleyecektir.Türkiye’de yaşadığı ili veya kökenini söylemez.Eğer detay sorulursa söyler.Demek ki Türklük ana konumda.Bunu bi’ metine benzetebiliriz.Metinin teması Türklüktür.Konusu da paragraflarda yer alan kökenlerdir(Kürt,Laz,Çerkez,Ermeni,v.b).Paragrafların birleşimiyle metin oluşur.Paragraflar metinden ayrı olarak ele alınamaz.Eğer detay istenirse incelenebilir.Ancak onun dışında esas olan metnin temasıdır.Evet,metni paragraflar bi’ araya getirir.Ancak tek bi’ paragrafla da metin olmaz.Yani Türk olmak metin temasıdır,Kürt olmak paragraf konusudur.
   Barışın olmasını istediğini iddia eden Kürt kökenli insanlar var elbette.Ancak bazılarından duydum ki;'Ben barış olsun istiyorum.Ama kendimi Türk gibi değil;Kürt gibi hissediyorum.'Mesele zaten Kürt kökenli olup da Kürt gibi hissetmek değil;Türk gibi hissetmek.Böyle düşünüldüğü ve konuşulduğu zaman gerçekten barışı istediklerine inanılır.Aksi hali sinsi bi' göz boyamacadan başka bi' şey değil.

15.07.2012

Toplum kuralı mı yoksa kendine göre kur-al mı?

  Toplum kuralları olmalı.Hukuk kuralları resmi;toplum kuralları ahlaki ve vicdanidir.N’asıl ki insan;tuvalet ihtiyacını sokak ortasında herkesin önünde görmüyorsa o halde sevgilisiyle sokak ortasında uygunsuz pozisyonlarda da bulunamaz.Sadece görünen değil;görünmeyen bi’ özgürlük alanı da vardır.Kişi istese ihtiyacını görür orta yerde.Denilemez mi;’N’asılsa başkasına zarar vermiyor.N’asılsa özgür.N’asılsa görünür özgürlüğü var.’Peki neden yapamaz?Çünkü;bu onun özeli.Yapmak istediğini gönlünce yapmış olsa bi’ başkasının görünmeyen özgürlüğüne apaçık tecavüz etmiş olur.Kimse kimsenin özelini görmeye mecbur değil.Kimsenin insanların ruh sağlığını bozmaya hakkı yok.Eğer bi’ aciliyet varsa ortada,kişi müsait bi’ yer arar.Ya evine gider.Ya da lavabosu bulunan en yakın yere.Bu diğer durumlar için de geçerlidir.Bilmem;anlatabildim mi.
   'Bakmayın o zaman.'diyenler de var.Kimsenin fantazisi sizi izlemek değil ancak görünen o ki kendinizi izlettirmek sizin fantaziniz.Ki bakmamış olmak yapılanı değiştirir mi?Kimse kimsenin sevgilisiyle ne yaptığını eleştirmiyor.Yapılmaması gereken yerlerde uygunsuz pozisyonlara bürünmek burada konu.Mesela katil,birini öldürürken o kişiye;'Sen bakma.'dediğinde ve bu kişi de bakmadığında olay yaşanmamış mı olacak?Ortadaki korkunç gerçeğe sırf kimse görmedi diye hayal mi denilecek?Ya da doğrunun yapılması için illa ki çoban gibi birilerinin birilerini gözetlemesi gerekiyor?Siz bunu idrak edecek kadar büyümediniz mi?Çoban görmediği takdirde koyun sürüden ayrılmamış mı oluyor?Kimse görmedi diye yanlış olan;doğru olmaz.Yanlış;yanlıştır.Kişi;kendi çobanı olmalıdır.Demek ki konu birinin bakıp bakmaması değil;birilerinin baktırtmaya mahal vermemesi.

Başörtülü Özgürsüzlük Tatlısı / 2

  Bugüne kadar askeri alanlara başı örtülü bi’ bayanın alınmaması ne kadar da yobazca görünüyor.Bunun laiklikle alakası olamaz.Hristiyan olup haç takan bi’ subay eşine ve o subaya istikrarla yine aynı muamele de bulunulur muydu;merak ediyorum ki başı örtülü olan kadın oraya gelip fetva verecek gibi mi görünüyor da bu kadar korkuluyor?Din özgürlüğünü yaşayan bi’ insandan korkulur mu?Üstelik karşı tarafa saygı duyup oraya geliyorsa ve karşı taraftan gördüğü tavır buysa onun görünür ve görünmeyen özgürlüğüne tecavüz değil de nedir bu?Aynı şekilde üniversiteler için de geçerli bu durum.Geçen yıla kadar başı örtülü öğrencilerin başörtüleri çıkartılıyordu.Bu da o kişinin görünen ve görünmeyen özgürlüğüne apaçık bi’ saldırı değil mi?Hangi hakla onun din özgürlüğüne karşı çıkar gözetilebilir?Yine haç takan bi’ öğrenciye de aynı muamele yapılıp;’Haçı çıkar.’denilir miydi acaba?Eğitim;n’asıl siyasi bi’ kurum olarak görülebiliyor ki laiklik burada devreye girsin?Öğrenci oraya eğitimi için gidiyor;fetva vermek için değil.Peki bu;başörtüye karşı çıkanların kendince fetva vermesi değil de nedir?Hani laiklik vardı?Fetva da nereden çıktı?Eğer laiklik,devlet ve moda işlerinin karıştırılmaması olsaydı;başı açık subay eşleri ve öğrenciler aynı model,tekdüze,tek renk giyinmemiş bi’ şekilde girmeye kalksalardı;onlara da yine aynı muamele gösterilir miydi?’Kıyafetini değiştir;gel.’denilir miydi?Belki de sadece başörtüye karşı ayrı bi’ garezleri vardır.Ne dersin?

Başörtülü Özgürsüzlük Tatlısı / Devamı 2'de


  Birileri çıkıp polise taş atan çocuklar gibi ortaya laf bırakıp kaçıyor ve devamı da gelmiyor.Konumuz bi’ başka açıdan özgürlük.
  Başörtüyü gereksiz gören bazı insanlar şöyle diyor;’Biz bu dünyaya başörtüyle gelmedik ki.’Ama biz dünyaya kıyafetle de gelmedik.Çıplak geldik.O halde niçin çırılçıplak anadan üryan gezmiyorlar?
  Üzerinde mahalle baskısını hissettiğini iddia eden insanların şöyle dediklerini de duydum;’Türkiye;yobaz,gerici insanların eline geçiyor.Ülke elden gidiyor.Her yerde başörtülüler olacak.Bize de dayatma yapacaklar.Hurra.’Bunları diyenlerin konuştukları kadar cesaret sahibi olmadıkları gibi cesur davranmadıklarını da düşünüyorum.Ne kadar zayıf karakterde olduklarını oldukça belli ediyorlar.Kendine güveni olan bi’ insanın böyle bi’ korkusu olmaz;karşı tarafa saygı duyar ki karşı taraftan saygı da görür.Baktı;saygı sınırları aşıldı,hukuksal yollara başvurur.Bunu bilir.
  Bazı insanlar;özgürlüğünü son damlasına kadar kullanma ihtiyacı hissedip başkalarının özgürlük alanına girmekle beraber insanların gözüne de sokarak erkekliğini kanıtlamak için amcalara pipisini gösteren çocuklara benziyorlar.’Benim özgürlüğüm var;herkes görsün.’diye ortada dolaşan insanların mutlaka korktukları bi’ şey var ki özgürlüğünü bu şekilde meşrulaştırıp aşırıya giderek ispatlama amacı güdüyorlar.İnsan;kendinden emin olduktan sonra böyle bi’ aşırılığa zaten ihtiyaç duymaz.
  Bu tip aşırı özgürlükçüler;birer yobazdır.Çünkü;bencildirler.Yobazlık;her türlü aşırılıktır.’Ayh bu benim işime gelmedi.Bu yobaz.’diyen kişi açıkça kendisinin yobaz olduğunu gösterir.Önüne gelene yobaz diyen kişi;olaya sadece kendi tarafından bakarak subjektif bi’ tavır sergilemektedir.Oysa ahlaki,vicdani ve resmi durumlarda objektif bi’ görüş olmak zorundadır.Kendi dışında kimseye saygı duymadan;’Ben ne dersem doğrudur.Kendi özgürlüğümden başka özgürlük tanımam.’diye de düşünen bu tür;yobazlıkta başı çekenlerdir asıl.Etrafta bu kadar çok;’Özgürlük istiyorum.’,’Devlet bana karışma.’,’Yobaz devlet.’gibi sözler sarfeden kişi varken bu ilginç türü görmüşsündür mutlaka.Korkma.Zararsızdırlar.İlaçlarını düzenli aldıkları sürece zararları kendilerine.

13.07.2012

Özgürlüğün selüliti yoksa sorunu da yok.

 Özgürlük,özgürlük,özgürlük.Nedir bu özgürlük?Acaba tam olarak ne olduğunu biliyor muyuz?Lafta özgürlük mü,özde özgürlük mü?Cinayet işlemek de bi’ özgürlük mü?Ya da tecavüz etmek?Veya hırsızlık?Ya da şunu sorayım;özgürlüğün boyutu sadece maddi olarak mı sınırlandırılıyor?Ruh sağlığını etkileyen bi’ özgürlük kısıtlaması olamaz mı?Yoksa yok mu?Veya ahlak kurallarını bozanlar için bi' kısıtlama?Ne yani.Adam katletmek suç;doğmamış bebek katletmek suç değil mi?Tecavüz etmek suç;zina suç değil mi?Hırsızlık suç;küfür etmek suç değil mi?Devletin arkasından iş çevirmek suç;on altı yaşını doldurdu diye kocaya kaçmak suç değil mi?Üstelik reşit yaşı on sekiz olduğu halde?Yerlere tükürmek de suç değil?Çöpünü ulu orta sokağın ortasına fırlatmak da?Çoluk çocuk var mıdır düşünmeden evlerindeymiş gibi yiyişen çiftler de?Gayrimeşru çocuk peydahlayıp onu çöp kutusuna atan iki ayaklı hayvan da suçsuz o halde?Cinayeti uyuşturucunun etkisiyle işledi diye serbest bırakılan katile ne demeli?Uyuşturucu başlı başına bi’ suç değil mi zaten ki adalet bunu affedici sebep olarak görüyor?Ne yani;uyuşturucu içmeden önce bunu bilinçli içmedi mi bu katil?Demek istemedi mi;’Ben aklım yerindeyken bunu içiyorum;içtikten sonraki bütün sorumlulukları üstleniyorum.İşleyeceğim her suçu göze alıyorum.’Ee nerede adalet?Adalet sadece görünen adalet mi?Görünmeyen adalet nerede hani?
  Hani televizyon programlarına çıkıp diyorlar ya;'Bu ülkede özgürlük yok.'diye.Özgürlük olmadığı için mi ekranda bu kadar rahat özgürlüğün olmadığını söyleyebiliyorsun?Konuşabilmen bile bi' özgürlükken daha neyin özgürlüğünden bahsediyorsun?Bu n'asıl bi' açgözlülük?Sokak ortasında çocuk yapmaca oynamak mı istediğin özgürlük?Ya da başı örtülü bayanları yobaz ilan etmek mi?Kendi özgürlüğünü isterken,ki fazlasıyla özgürsün,başkalarının özgürlüğüne tecavüz etmek mi istediğin özgürlük?Demek ki neymiş;özgürlüğün selülitlerinden kurtulması en makbulüymüş.Yani her şeyin fazlası zarar.Özgürlüğün de öyle.

12.07.2012

'Hayatı neresinden tutsam elimde kaldı.'

  Herkes hayata tutunmaya çalışır.Bi' şekilde,bi' yerinden.Ben de hayata tutunmaya çalışıyorum.Ancak neresinden tutmaya kalkarsam kalkayım mutlaka bi' yeri elimde kalıyor.Ee ne yapmak lazım öyleyse?Elimde kalanları çöpe atmak mı yoksa hepsini biriktirip birbirine dikerek yama yapmak mı?Tekdüze bi' kumaş düşün.Ona şekil vermeden ne kadar da ruhsuz,değil mi?Oysa bak,şurada yamalı bi' parça var.Anlamı,emeği,ruhu,dokusu,harmanı da var.Tecrübe diyelim.Sabır diyelim her yama parçasına.
  Üstelik burada başka bi' konu da var.İnsan beyni ve ruhu.İnsana rahimde ruh ve beyin verilirken bunlar düz bi' kumaş parçası gibi.Yaş aldıkça kumaş parçası şekilleniyor.Kıyafet şeklini alıyor.Kaliteli insan da kaliteli modelden belli oluyor.Ki kaliteli model de insanın;fikirlerine,sözlerine,davranışlarına,inancına,yaşam biçimine yansıyor.Kimi zaten belli ediyor bayağı modelini.Kimiyse tekdüze olarak kalıyor.Ya da kimi enfes bi' şaheser ortaya çıkarıyor.Bazen de kiminin sade olan modeli bile oldukça ihtişamlı duruyor.

Yatan-daş

  Milletimiz kadar pişkin,yanardöner başka bi’ millet daha var mıdır;merak ediyorum doğrusu.Önce;’Beden benim bedenim,karışma bana devlet.’diye çıkarlar sokaklara arsız pankartlarla saygısızca.Sonra yerler sopayı,başlarlar;’Devlet beni korumadı,kadınlar hepimizin.’Köprü sallanır beşik gibi,der ki vatandaş;’Devlet burayı yapmıyor.Yıkılsa n’aparız biz.’Sonra devlet alır adamları,köprüyü onarıma başlar.Ardından da bunlar başlar;’Devlet burayı onarıyormuş.Biz yolda kaldık.Hele gel de şu trafiğe bak.Sabahtan beri burdayız.’Devlet trafik levhalarını koyar.Bizim vatandaş kuralları dinlemeden şerit bariyerlerini kaldırıp trafik kurallarını bi’ güzel çiğner.Kaza yaptıktan sonra;’Devlet uyarı levhası koymamış.Biz n’apalım.’Devlet;tehlikeli akıntısı olan denize kimsenin girmemesi için uyarı levhası asar.Vatandaş girer,boğulur.Sonra;’Hep devletin suçu bu.’demezler mi.Siz ne işgüzar,ne dönek adamlarsınız be.Yap,et;suç devletin.Oldu,başka?

4.07.2012

Onurlu ya da Korkak

  Geçen akşam TRT 1’de Kanlı Elmas diye bi’ film vardı.Başrolü Leonardo DiCaprio ile Djimon Hounsou paylaşıyor.Adından da anlaşılacağı üzere konu pembe bi’ elması ele geçirmekle ilgili.Olaylar;ABD ile Güney Afrika arasında mekik dokuyor.1990’lı yıllarda Sierra Leone’deki iç savaş ve kaos ilham kaynağı.
   Her neyse.Konumuza dönelim.Filmin sonlarına doğru Danny Archer(Leonardo DiCaprio) ölüyor.Ancak değinmek istediğim ölmeden önceki zaman dilimi.Şöyle ki;Danny,Solomon Vandy(Djimon Hounsou) ile elmasla beraber kaçarken vuruluyor ve Solomon onu sırtında taşıyor.Danny acıya daha fazla dayanamayacağını söyleyip yere iniyor.Ve Solomon’dan aldığı elması ona geri veriyor.Solomon’a oğluyla beraber Danny’yi beklemekte olan helikoptere gidip binmesini söylüyor.Ve uzatmayayım,ölüyor işte.Evet,olayı duygusallıktan çıkaralım.Danny neden bu kadar güçsüzdü?Halbuki pekala Solomon onu sırtında taşımaya devam edebilirdi ve sonucunda helikoptere birlikte binerlerdi.Veya o orada onları bekleyebilirdi;helikopterle onu oradan alabilirlerdi.Ama film boyunca her şeye katlanan bu sorunlu çocuk ölmeyi tercih etti.Yani kolay olanı.Güney Afrika’yla ABD arasında epey yol olabilir ancak helikopter;bi’ arabanın oradan oraya varabileceği saatin kat kat az bi’ süresinde oraya varabilirdi.Üstelik varamadan ölecek olma ihtimali olsa bile tüm aleyhine olan şeyleri lehine çevirebilirdi.Yaşamayı tercih edebilirdi.Ölecek olsa bile ölmesine değmeliydi.Mücadele edip ölmek daha onurlu ölmek demek.Kolayına geleni seçip ölmek korkaklık.Hayata ne kadar çok benziyor,değil mi?

26.06.2012

Kim takar sanki şapkası olduktan sonra kafasında..


  Antivirüs koruma programının süresi bitmiş mutsuz bir ülkede ikamet
etmekteyiz.Değerin,duygunun,saygının,kalitenin,insanlığın en aza indirgenip nefretin,hoşgörüsüzlüğün,bayağılığın,merhametsizliğin,özenticiliğin,yapmacıklığın yeniden doğduğuna şahit oluyorum.İçi su dolu bir bardak düşün.Üzerine sıvıyağ dökersen sıvıyağın üste çıkıp tertemiz suyu altta bıraktığını.Sanırım anlamış olman için bu yeterli olur.
  Medya.Bizim güzel çıplaklık makinemiz.Selülitleri en ince ayrıntısına kadar gösterip açığa çıkaran fakat gerçeklerin üstüne serin bir gazete parçası örterek kapamaya çalışan o duygusuz sosyal kurum.Düzenli gazete okuyan her gün haber programı izleyen dikkatli kişiler bilir yapmacıklığın boyutunu.Öte yandan paranın kokusunu.Oğluna ağlarken şehidin annesi yanına gidip ağzından laf ,acısından görüntü almaya bakan vicdansız açgözlüler onlar.Neden umurlarında olsun ki.Onların kardeşi mi sanki.Ya da dostları.Ya da kendileri yapmış bitirmiş askerliğini.Annesi ağlamıyor ki orada.Onane.İzleyen çocukların,insanların psikolojilerini düşünmeden canlı canlı cinayet,ölüm anı görüntülerini gösteren.N’olur ki sanki.Ölen tanıdık da değil.Hem her zaman olan şeyler.O sadece işini yapmakla yükümlü.Bir de parasını almakla.Bir can gidiyor görüntüde.Üstelik film değil.Adama araba çarpıyor,adam adamı bıçaklıyor,üzerine tuğla düşüyor.Doğru ya.Ne vicdan ne insanlık ne merhamet ne özel hayata saygı ne ruh hali ne yakınları görür telaşı.Sahi ya.Onlar da ne.Onane.
  Başörtüyü siyasi simge olarak gören yobaz bir kesim.Düşünmeyi unutmuş koyun sürüsü psikolojisine bürünmüş bir avuç insan.Bebekle kalmayıp beyinlerini de aldırmış kürtaj bağımlısı zavallı kadınlar.Ahlakı bir yerine kaçmış uçkuru düşük bir millet.Kim sorsa;’İş yok,para yok.’diye dertlenen çakal insanlar.Her şeyi sıfıra indirgeyen duygusuz,bayağı,abartı yanlısı bir medya.Bir yandan köyde okuyacak okul arayan potansiyel şehirli kızlar,diğer yandan şehirde koca arayan potansiyel köylü kızlar.Etrafta tozdan nem kapan sinirli,psikopat,nefret dolu bir halk.Öte yandan insanlardan düşüncelerine karşı saygı duymasını bekleyen fakat kimsenin düşüncesine saygı duymayan işgüzar benci bir siyasi topluluk.Bir yandan gününü gün eden para mıçan tek derdi soyunmak alışveriş magazinde boy gösterip seks olan bir topluluk öbür yandan penguenler gibi ensest ilişki yaşayan ya da homoseksüel ruh hastası insanlar.İnancı tam olan insanları yobaz olarak gören cahil bir azınlık.Özgürlük diye nara atan fakat bir başkasının özgürlüğünü ayaklar altına alıp kendi özgürlüğünden başka özgürlük kabul etmeyen benci,bencil,saygısız,yobaz bir kesim.Dejanere olmuş sıradanlaştırılan hayatlar.Yoktan yere bölücülük çıkaran tek derdi nefret kusmak olan şeytani beyinler.
  Sorun sende değil;bizde,hepimizde.Kuralları olmayan bir insan,bir ülke çitsiz bir ev gibi.Ne kadar boyası badanası tam olursa olsun çıplak,savunmasız,her türlü tacize açık bir haldedir.Kuralları olmayan bir yerde düzenin,saygının,huzurun işi ne ki zaten?

8.06.2012

Gel-in de görün.



   Yıllar geçti;araba modelleri değişti ancak ne var ki gelinlik anlayışı değişmedi Türkiye’de.Dünya üzerindeki bilinen zengin veya ünlü ya da halktan kadınlar en sade,rahat gelinlikleri tercih ederken bizim ünlü,zengin,halktan Türk kadınları abartılı,bayağı,açık,dekolteli,straplez,taşlı,işlemeli,kabarık gelinlik giymeye bayılıyor.Bak,dikkat edersen say say bitmedi özellikleri.Sonra da gelip demezler mi;’Ayh doğudakiler kro.’falan fistan diye.Farkındalar mı bilmiyorum ama onlarla aynı tarz gelinlikleri giyiyorlar.Aradaki fark sadece fiyat.Şöyle diyelim;alaturkalık,görgüsüzlük genlerine işlemiş her ne kadar kabul edemeseler de.Hele o makyajları,saçları n’asıl.Sanki boya küpüne düşmüş gibi palyaçovari bi’ tavırları yok mu?Ya da o kuş yuvası komik topuz modellerine ne demeli.Yine dünyaya dönelim.Makyajlar her zamankinden sade;saçlar her zamanki kadar doğal.
   Bi’ kadın sadece kendine ve eşine özel olmalı.Müze gibi ne varsa sergilememeli.Özel kadın olmak başka bi’ şeydir.Bu tipler ise kamu malı maşallah.Kamu malı halka açıktır,herkes tarafından kullanılabilir,ne varsa ortadadır.Mesela kaldırım gibi.Bi’ kere sen evlendiğin adamın evine gelin gidiyorsun;Manukyan’ın evine değil.Eşin seni nasıl tanıdıysa sen de öyle görün.Olmadığın biri gibi görünerek ertesi sabah o günkü halinle alakan olmayacağını bile bile ne bu bayağılık,abartılık,görgüsüzlük.Gelin olmanın verdiği saflık,tazelik,masumiyet nerede?N’asıl ki 23 Nisan’da bi’ çocuk tek bi’ günlüğüne başbakanlık koltuğuna oturuyorsa bunlar da bi’ günlüğüne prensesçilik oynamaya çalışıyorlar.Düşün ki prenses ünvanını alan Kate Middleton bile sade bi’ gelinlik giymesine karşın ne kadar gösterişliydi.Hem masum hem özel hem de naif karakterini çok iyi gösterdi.Al işte sana görgü,nezaket..

1.06.2012

Ekmek değil;sadece bebek.

- Bazı bebek bezi reklamlarında hangi akla hizmet bebeğin poposu gösteriliyor allasen?Bu mahrem bi' şey değil midir?O bebek büyüdüğünde hesap sormaz mı buna izin veren ailesine?Bunu yaparken bebekten izin alınıyor mu peki?Onun kişisel ve çocukluk hakkına saygı duyuluyor mu?Tabi ki hepsinin yanıtı kocaman bi' hayır.Sanki reklamı izleyen izleyici bezin nereye takıldığını bilmiyor da uygulamalı olarak bebeğin bire bir poposu gösteriliyor.Zaten bezi alan kişi de alıp başına şapka diye takacaktı.İyi ki gösterdiniz.Herkes sizin kadar masum düşünceler içinde değil yanlız.Etrafta sapıklar cirit atarken bu yapılan insan ve bebek hakkına tecavüzdür.Ben ve benim gibi düşünenler fesat değil;tam tersi,bu reklamı yapan reklamcılar ve buna izin veren aileler oldukça saf.

Eurovision'da 2012

 - Bu sene Eurovision'da Loreen'ın Euphoria şarkısıyla İsveç birinci oldu.Hakketti,bence kesinlikle anasının ak sütü kadar helaldir.Bi' kere son derece gizemli ve görkemliydi sahne performansı.Evrensel bi' konuyu anlatıyordu.İçimizdeki özgürlüğü dışa vurmak.Diğer ülkelerin temsilcilerine göre oldukça özgüvenli ve kendine özgüydü.Gerek dansı gerek görüntüsü gerek şarkısıyla.Neymiş efendim olaya siyaset karışmış.Peki 2003'te Sertab Erener'in birincilik ve 2010'da Manga'nın ikincilik başarıları hangi siyasetle kazanıldı?2010'da Almanya'nın birinciliği?Azerbaycan 2011'de birincilik kazandığında onun da mı siyaseti vardı?İnsan bu kadar mı kıçından uydurur.Başarısızlığı başarılıya çamur atarak örtmeye kalkmayın.Çünkü na ortada kapak gibi duruyor.
 Can Bonomo çok da kötü olmayan bi' şarkıyla çıktı belki sahneye.Ancak bizim için.Eğer Love Me Back Türkiye'de çıkış yapsaydı ve Eurovision'la alakası olmasaydı kabul görürdü ülkemizde.Demek sadece İngilizce şarkı söylemek yetmiyor.Kimseyi ilgilendirmiyor demek bi' denizcinin sevdası.Ee haklılar.
 Hele Azerbaycan'ı temsil edenin Sabina Babayeva,estetikli burnunun ve şişme dudaklarının olduğunu ve de geçen senekine benzer bi' şarkıyla tekrar birincilik alabileceğini sandığını düşünürsek Can kesinlikle onun yerine dördüncülük alabilirdi.Tabi bu kıyaslamayla.
 Diğer ülkelerden de beğendiğim temsilciler ve şarkıları;Fransa'dan Anggun ile Echo You And I,İtalya'dan Nina Zilli ile L'amore E Femmina,Moldova'dan Pasha Parfeny ile Lautar,Malta'dan Kurt Calleja ile This Is The Night,Ukrayna'dan Gaitana ile Be My Guest,Sırbistan'dan Zeljko Joksimovic ile Nije Ljubav Stvar ve Makedonya'dan Kaliopi ile Crno i Belo.

Kaliopi - Crno i Belo)

31.05.2012

Ört de nereyi?

- Öhöm öhöm.Bugün de bi' eleştiri yazısı yazmak niyetindeyim.Kaç gündür konuları topluyorum aklımda.Topluca yazmak daha pratik ayrıca.Neyse,başlıyorum.Hazır ol.
  Başörtü takan kadının bi' ideolojisi,savunduğu bi' fikri,bi' amacı olmalı ki bunu uygulamaya geçirerek artık meşrulaştırmış oluyor.Demek istiyor ki;'Ben kendimi dışarıdan,maddiyattan,gözlerden sakınıyorum.İbadetimi uygulamaya dökerek bunu ispatlamak amacım.'Şimdi şöyle düşünelim;başı açık olan bi' kadına dışarıdan bakınca ibadetinin ne derecede olduğunu anlayamazsın.Belki imanı bütündür;belki de zayıf.Hatta saçı açık bi' kadının namaz kıldığını duyan bazı insanlar şaşırır;'Helal olsun;açık ama namazını da kılıyor.','Aa,hem de açık.Bravo valla.'gibisinden.Ancak başörtü takan kız bu tip bi' ön yargı oluşturmamak için örtüsünü takar.Ee takmakla bitmiyor ki iş.Sen bi' sorumluluk alıyorsun bi' kere.Senin o örtüyü takmaktaki amacın;'Bakın,ben kendimi kötülüklerden sakınmak amaçlı örtümü takıyorum.Anlayın ki ben artık kendime,davranışlarıma,sözlerime çok daha fazla özen göstereceğim;görünmeyen ibadetimi görünür kılmak için.'olmalı.Ancak sen;'Başörtümü de taktım.Bu bana yeter.Artık tamamım.Cennete ön sıradan biletimi alarak torpili de kaptım.Oley.'dersen komik olursun.Düşün ki başı açık ancak kendini söz ve davranışlarıyla sakınan bi' kadın mı yoksa başı kapalı olup ahlaka uymayacak o örtüye yakışmayacak davranışlar sergileyen mi cennete gider?Sırf o örtü başında diye cennete almaz seni kimse.Açık olan kız ise cennete takvasını da alır gider tın tın.Oh mis.
  Önemli olan zaten baş örtmek değil.Kalp örtmektir.Neye karşı?Şeytana,vesveseye,kötülüğe,günaha,harama karşı.Allah-u Teala'nın ilk sözünü ettiği örtü takva örtüsüdür.Takvası olmayan kadın,örtü takmış ne fayda?Ha çırılçıplak ha örtülü ne farkeder?O örtü tek başına sadece bi' kumaş parçasıdır.Anlamı yoktur ki.Cansızdır.Ona anlam katan davranışlardır,sözlerdir,görünmeyen ibadeti görünür kılma arzusudur.
  Madem ki başını örttün;ondan önce içini ört.Aksi halde;'İç örtmeden o örtünün hakkını vermeden dünya malından ödün vermeden bi' güzel yaşarım.'diyorsan çıkar o örtüyü.Ha örtü takmışsın ha takmamışsın;ne farkeder?Sırf başında örtün var diye ne cennetten torpilin olur ne de seni adam yerine koyarlar.En azından açık olan kız niyetini belli eder.Hani o yaparsa;'Olabilir.Zaten aksini iddia edecek bi' gövde gösterisi de yapmamış.Sorumluluğunu alıp da çiğnediği bi' değer de yok görünürde.'der insan.Ancak o örtüyü kullanıp onun arkasına sığınıp iş pişirir saman altından su yürütürsen sana sadece;'Yazık.' ve 'Dönek.'denebilir.
  

21.05.2012

Ah-kıl

 - Diyorlar ki;'Yabancıları taklit etmeyin,onlar gibi davranmayın,onlara ait yiyecekleri yemeyin,..'falan fistan.Mesela çarşaf giyen bayanlar,şalvar giyen beyler kendilerini sözde dış dünyaya kapamış dininde imanında insanlar ya hani;altlarında son model arabalar,ellerinde son model cep telefonları var.Garip,değil mi?Hadi o değil de evlerindeki çamaşır makinasını,buzdolabını,düdüklü tencereyi kim getirdi hayatımıza?Ya da ışığı keşfetmedi mi Edison?Telefonu icat etmedi mi Graham Bell?Ee sen bunları kullanıyorsun,sonra bize gelip işine geleni mi savunuyorsun?Sonra bir de sözde milliyetçiler var tabi.Ortada Atatürk fotoğraflarıyla,Türk bayraklarıyla gezinen dallamalar hani.Yabancı dil öğrenmek istemiyorlar,yabancı müzik dinlemiyorlar ya hani;kıçlarındaki don bile Çin'den.Hem yabancıların yaptığı ithal ettiği malları kullanıyorlar;ağızlarından merci,okey,trend,kuaför,bye,.. gibi yabancı kaynaklı kelimeler eksik olmuyor;Victoria Secret'ın mankenlerine göz atmadan Paris Moda Haftası'nın modasına uymadan netbooklarını yanlarından ayırmadan camiye gitmeyip kiliseye özenmeden yapamıyorlar;hem de gelmiş boş boş nâra atıyorlar etrafa.Kullandığımız zaman dilimi bile bize ait değil;dünya saatini,dünya takvimini kullanıyoruz.Neyin peşindesiniz hala?Ne olsun istiyorsunuz?Yozlaşan da sizsiniz,özenti olan da.Madem öyle,bunların hepsinden vazgeçip de öyle gelin konuşun bakalım.Boş başaklar dik durur gerçi,değil mi ama.İlmini değil;bilimini almak lazım dünyanın teknolojisinden,velinimetinden,bize kurdukları tuzaklardan uzak kalmamak için.İnsan bu kadar mı ah-kıllı olur.

Oy-uncuk

 - Oyuncular müstehcen sahnelerde rol aldıkları zaman;'Biz oyuncuyuz,profesyonellik bunu gerektiriyor,hem günlük hayatta olanı yansıtıyoruz ki.'türevi şeyler diyip kendilerini üste çıkarmaya çalışıyorlar.Peki,madem ki günlük hayatta herkesin yaptığı şeyleri oynuyorsunuz;o halde niçin kadın oyuncular cımbızla kaş,bıyık falan alıp ağda yapmıyorlar doğru dürüst ve detaylarıyla.Sonuçta birbirlerini götürürken gayet güzel beceriyorlar en ince ayrıntısına kadar.Hem niçin tuvalete gidip ihtiyaçlarını gidermiyorlar?Yiyişirken gayet iyiler.Niçin oralarını buralarını kaşımıyorlar?Bunlar iğrenç değil ki,günlük hayatta herkesin yaptığı şeyler.Yoksa işlerine gelen kısmı yapmak fantazilerinin arasında mı yer alıyor?Sette erotizm gibi.Ne yani,yoksa iç dünyalarında bastırdıkları arzuları sözde rol adı altında ortaya çıkarmak mı amaçları?Dizilerde,sinema filmlerinde,tiyatrolarda bile öpüşüp koklaştıktan sonra adları hemen sevgili olarak birlikte anılmaya başlanıyor.Ki gerçekten sevgili olmuş oluyorlar.Bu nasıl profesyonellik ki,rol için seviştiği insanla rol dışında da sevişiyor?Niçin rolü gerçek hayatına da taşıyor?Demek profesyonel değiller söyledikleri gibi.Gerçek hayatı rolleriyle karıştırıyorlar.Duygularını sokuyorlar canlandırdıkları karaktere.
   Hem neden her türlü yapımda rol almıyor bu oyuncular?Madem ayrımsız,mesleklerinin gerektirdiğini yapıyorlar;o halde düşük bütçeli yapımlarda niçin göremiyoruz oyuncuları?
   Bence oyuncu dediğin,seçici olmalı.Kendi karakterine,bulunduğu toplumun örf adetlerine uygun rollerde yer almalı.Bazılarına sadece gülmek yakışıyor,bazılarına da sadece hüzünlenmek mesela.Sonuçta gerçek oyuncu kendine hangi rolün yakıştığını bilendir.Kalite dediğin bu değil de nedir?

Azıcık Ayı

- Kimileri,açık sözlülüğün altına sığınıp alttan alttan hakaret ediyor.Bunun adı açık sözlülük falan değil,bunun adı patavatsızlık sadece.Ve patavatsızlık da ayılığın bi' türüdür.Söylemek istediklerini açık sözlülüğün altına sığınarak rahatça söyler bunlar.Söyledikleri kişi kırılır mı,üzülür mü,ne yapar hiç umurlarında olmaz.İşte biz bu tiplere kısaca,tip diyoruz.'Ayh kız,kilo mu aldın sen.'diyen bir tip bunu diyet yapmaya çalışan birine söylerse anlayın ki bu kişi ayıdır.Ya da o kişi gerçekten kilo vermiştir ve sevgili tip sadece karşı tarafı sinirlendirme eğilimindedir.Şöyle de olabilir,kişi kilo almıştır.Ve bunun için üzgündür.Ancak bu tip,gelip her şeyi daha da zorlaştırır.Hoşuna gider böyle konuşmak.Fantazisidir bir nevi.Bir de yeni bir mont almıştır kişi.Tip olan kişi de gelip yanına;'Bu ne böyle,çuval gibi.'derse o tipe de biz ayı diyebiliriz.Beğenmese bile bunu söylemez insan.Ya da yorum yapmaz.Ki zaten montun modelidir bolluk ve sevgili tip de bunu ya mal olduğu için anlamaz ya da kıskançlıktan kudurduğu için ne hakaret etsem de açık sözlülüğümü konuştursam diye düşünür.Amacı karşısındakini onare etmek,onunla yapıcı konuşmak olmalıyken o tercihini kıskançlıktan,fesatlıktan,yıkıcı konuşmaktan yana yapar.Açık sözlülük;bir eleştiri yaparken yapıcı olmaktır ki kötü düşüncelerden arınmış olarak saf duygularla karşısındakini kırmadan,üzmeden,gücendirmeden konuşabilme sanatıdır.Bunu becerebilen insan,sanatçıdır.Karşı tarafın bu durumdan hoşnutluğu ise ortaya çıkan sanat eseridir.Ki zaten konuşabilmek de bir sanattır,doğru konuşabilen bir insan da sanatçıdır,doğru konuşabilmek de bir sanat eseri konumundadır.Mesela;'Bu ruj cilt rengine pek uymadı,bak bu parlatıcı daha çok yakışır yüzüne.' ya da 'Sadece nemlendirici sür,dudakların zaten güzel.'gibi.
   Tiplerden uzak durmak mutluluğun kapısını açabilecek tek anahtardır.Sonuçta,doğru ve seçici arkadaş seçimi de burada olaya dahil olur.

Ufak Sızıntılar


-  Ağda yapan bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Elinden cımbızı ve aynası eksik olmasın.Rimel sürsün kirpiklerine.Renkli parlatıcı alsın kendine.Ojesiz çıkmasın evden.
    Her ay regl ağrıları çeken bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Ayaklarına çorap giysin.Papatya çayı içsin.Sıcak su torbası koysun karnına.Yataktan kalkamasın.Her şeye yetişmeye çalışsın yine de.
    Cam silen bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Yemek yapsın her akşam en çeşitlisinden.Evi silip süpürsün detayıyla.Yatakları toplasın her sabah.Toz alsın şöyle uzana uzana.
    İkinizin çocuklarını doğuracak bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Her gece uykusunu bölüp ağlayan bebeğinizi emzirsin.Karnı deforme olsun.Göğüsleri çatlasın sütten.Uykusuz kalsın.Çocukluk çağına geldiğinde ona kahvaltı hazırlasın her sabah.Dersleriyle ilgilensin sonra.İlk aşk için uyarsın onu.Ergenlik çağında sivilceleriyle oynamaması gerektiğini söylesin.Orada burada sürtmemesi için arkasını kollasın hep.Hep anlayış göstersin.Şımartsın onu.
    Koynuna girdiğinde mis gibi kokan bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Ne deterjan ne yemek ne ter koksun.Şımartsın hem seni.Dır dır da etmesin.Her şeyden memnun görünsün.Her gece senin olsun.
   Hiçbir şeye şikayet etmeyen her şeye tebessüm eden bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Ayakta durmayı becerebilsin tüm yorgunluklara karşın.Rüya gördüm demeyi bilsin kabustan uyanıp.Ağlayası varken şen kahkahalar atabilsin ayrıca;kederini,sinirini içine atarak.Hepsini aynı anda yürütebilmeyi öğrensin.Hem anne olsun çocuklarınıza hem eş olsun sana hem bakımlı olsun kendine hem ev adamı olsun yuvanıza.
   Ya da sadece kendini senin yerine koyabilecek bir erkek arkadaşın olsun istersin ki anlasın gelecek vadetmeyen geleceğinin ufak sızıntılarını şimdiden.

     

20.05.2012

Kapa Çeneni

-  ... Ve ruh dile gelmişti:
  ' Selam insan ya da her neysen işte.Ben ruh.Yani sanırım sen beni yıpratmadan hemen önce öyleydim.Aslında söylenecek o kadar çok şey yok ki.Öyle sanıyorum ki artık beni önemsemiyorsun.Bir kere önceliklerin değişmiş.Bedenin seni öbür tarafta kurtarır merak etme.Öhö öhö..Neyse konumuza dönelim.Artık şu dış görünüşe takılma huyundan vazgeç diyorum.Her ikimiz de pek ala biliyoruz ki kalıcı olan benim.Sen görünürde darbe almadın diye düşünüyor musun ki gayet sağlıklısın?Sen öyle san.Ben de hasta olabiliyorum.Ne oldu?Şaşırdın,değil mi?Bak;mesela ağlamak istediğin vakit güçsüz görünmekten korkup gözyaşlarını bana akıttığında,diğer insanlara dış görünüşlerine göre kılıf biçtiğinde,kendini sevmediğinde.Ve ayağına takılan her taşta pes ettiğinde ki kabul et,düştüğünde komik oluyorsun.Ve hatta pis şeyler düşündüğünde bile.Utanma lütfen.Şurada biz bize konuşuyoruz.
  Benim de doktorum var.Her yerde ve her zaman üstelik.İlacım da 'O'nda.Güçlü,yıkılmaz inancınla sar beni.İbadetlerinle elim,dualarınla dilim ol mesela.Beni bu şekilde görünür kıl.Unutma;sen bedenini ne kadar örtersen ört,sadece ruhunu örtebildiğin kadarsın.Tabi bütünlüğü sağlamak da önemli.Ben ruhumu örttüm diyip bedenini soyabildiğin kadar soymasan pek fena olmaz hani,gerçi ruhu örtülü olan insan böyle bir şeye zaten ihtiyaç duymaz.Hem sonra terli terli su falan içme.Kalın giyin,üşütme.Gece yatmadan önce sütünü iç.Ve bir şey daha. ... '
  Falandı;filandı.Ve ruh için çenesini kapama vakti gelmişti artık.

19.05.2012

Açı Bakışı


image
- Bazıları vardır,bilirsin.Söz ederiz hani hep.Bazıları böyledir,bazıları şöyledir,falan fistan diye.Şimdi iki farklı bakış açısı göreceksin.Olumlu ve olumsuz.Belki de sayemde asli mutluluğun öğrenmekten ibaret olduğunu keşfedersin sen de.
  Bazıları doğuştan şanslıdır.Bu durum tıpkı okuldaki tembel öğrencinin daima okula yasak olduğu halde telefon getirdiği gibi gözüne kalem çekip eteğini kıvırdığında yanından değil öğretmen,değil müdür yardımcısı,müdür geçse dahi onların o öğrenci kılıklıyı görmemelerine;farketmemelerine benzer.Sen zaten bu tip kuralsızlıklardan uzak uslu bi’ öğrencisindir.Ama bu da can.Demez misin sonra kendine;’Onunki can da benimki patlıcan mı?’diye.Bi’ kerelik hevesle;’N’asılsa kimse görmüyor,kızan da yok ki.’diyip onların yaptığını yaptığının günü hemen öğretmenin tarafından farkedilip azarı da bi’ güzel yersin.İçinden de;’Şu bi’ halta yaramaz gerizekalılara laf etmiyorlar ama.’gibi sözlerle o şanslı gruba en içten küfürlerini gönderirsin.Başka bi’ açıdan bakalım.Belki de öğretmen de müdür yardımcısı da müdür de onları gayet net bi’ şekilde görmüştür de umursamamıştır.Ee peki seni neden umursadı değil mi?Açıktan söylemeseler de şunu demek istiyorlar belli ki;’Onlar zaten ipsiz sapsız.Adam olmaz.Bırakalım da kendi çaplarında eğlensinler.Okul bitince yine aynı tas aynı hamam devam edecekler serseriliğe.O baş belaları için ne yapsak da bildiği yolda yürüyecektir.Ama bak,sen öyle misin.Uslu başlı,saygılı öğrencisin.Onlar gibi olmaman için uyarıyoruz seni.Bi’ kere dahi olsa senin de onlara karışmanı istemeyiz.Onlardan seni farklı kılan da bu.’Ee böyle bakınca sence şanslı olan onlar mı hala?
  Hep,durumumuzdan daha kötü durumda olanlar karşımıza çıksın ki halimize şükredelim,deriz.Ancak ne var ki sürekli mutlu,bizden çok daha iyi durumda olanlar çıkarsa değil şükretmek isyan etmemek içten değil içinde bulunduğumuz girdaba.’N’asıl,bi’ de buna şükredeceğim yani?Ayh ne güzel;o mutlu,şu mutlu,bu da mutlu ama ben mutsuzum.Şükürler olsun halime.Baak,benden daha şanslıları da var hayatta.Ya ben de onlar gibi olsaydım.’Evet,böyle düşünmemek için başka bi’ açıyı keşfedelim.Belki de Rab şunu diyor bize;’Daha kötüsünü görüp şükretmek kolay oturduğun yerde.Asıl mesele daha iyilerini görüp bulunduğun sıkıntıya isyan etmeden sabretmek,kendin için hayırlısını dilemek ve mevlam ne eylerse güzel eyler diyebilmek.’Sınavda kolay soruları cevaplamak ne kadar zor olabilir?Bunun puanı da az olmaz mı soru kolay diye.Zor soru,kolay soru.En fazla puan zor sorulara biçilir.Zaten kolay soruları cevaplamak kısa bi’ zaman alır.Sınavın tadı mı kalır böyle allasen?Uğraş yok,emek yok;bilgide hazıra konma var.Biz de hayatın bi’ sınav olduğunu ve kolay soruların sürekli mutlu olan,sıkıntı görmemiş insanlara geldiğini ve zor soruları es geçtiklerini düşünelim.Sınavı kısa sürede doğru cevaplarla bitirirler.Ne var ki puanları düşüktür.Mutsuz,sürekli sıkıntı içinde yüzen insanlar zor bi’ sınava girmiştir bile.Çaba sarf ederek,tadını çıkararak,emek vererek,anlayarak,bi’ daha böyle bi’ soru gelirse n’aparım diye düşünmeksizin tecrübe edinerek sınavı doğru veya yanlış cevaplar vererek bitirirler.Sonuç yüksek olacaktır.Çünkü zor soruların değeri yüksek.Belki yanlış cevaplar vardır içinde ancak öğretmen mutlaka verilen çabayı göz önüne alarak kanaat kullanacaktır.Unutma.

Uza-man


Bilmem farkettin mi son günlerde uzmanlar arttı.Yok güzellik uzmanı,yok halkla ilişkiler uzmanı,yok yemek uzmanı,yok koku uzmanı,yok bilmem ne uzmanı,falan fistan,zart zurt.Bu kadar çok kişinin uzman olması bi’ tek benim halktan bi’ vatandaş olduğumu hissettirdi bana ne yalan söyleyeyim.
  Bi’ kişiye uzman denilmesi için o kişinin işinin ehli;tecrübe edinmiş kariyerinde belli bi’ noktaya gelmiş olması gerekir.Üniversiteden mezun olan kurstan sertifika alan herkes pat diye uzman sıfatını alıyor isminin önünde.Bu n’asıl bi’ içinden buram buram cehalet fışkıran yöntemdir allasen?Sonra gelip demesinler bana;’Ama benim diplomam var.’,’Benim de sertifikam var ki.’ diye.O diploma ya da sertifika senin uzmanlığının önünü açıyor sadece.Sana teknik bilgi veriyor.Ancak tecrübe vermiyor ki.Kendini geliştirmen veya olduğun yerde sayıyor olman senin elinde.Aldığın eğitim sadece önden yenen atıştırmalık yiyecek gibi.Tatlıya kadar gel bi’ hele.’Ben uzmanım.’diyip daha bi’ halt yapamamışsan sadece mesleğindeki uzmanlık unvanı seni tatmin ediyorsa bence sen kendini tatmin edecek başka meslek bul.Hem cebine harçlık da girer.
  Uzman olduğunu iddia edebilmen için şöyle en az o yıllık bi’ tecrübeye;kariyerinde belli bi’ noktaya sahip olman gerektiğinin yanı sıra durduğun yere sağlam basıyor olman da gerekir.Eğitim gerekli ancak tecrübe şart.Eğitim seni çıraklıktan çıkarır;kalfa yapar.Usta yapmaz.Sen de usta olmayı öğren.

11.05.2012

Adını Baca koydum.


- Aklıma bi’ geldikçe binleniyor.Bu anı da okulda geçmişti.Sözünü ettiğim şu D.'yi hatırlıyorsundur herhalde.Hani bizim D. işte.Kısa kısa yazacağım;bakalım,ne düşüneceksin.
  Günlerden bi’ gün;arka sırada oturmuş kızlarla sohbet ediyorduk.Sonra diğerleri kantine indi.Bu D.’yle biz baş başa kaldık.Konu nerden geldiyse yapışık kulak memesine geldi.Bizimki yine bi' şey bulacak ya,hemen bana dönerek;’Baaak,senin kulakların da öyle.’demez mi.Bu doğuştan gelen bi’ özelliktir.Dünyada ve Türkiye’de birçok kişinin,ünlü isimler de dahil,kulakları böyle.Ve de ne görüntü olarak kötü ne de sağlık bakımından sakıncalı.Ama bu öyle bi’ söylüyor ki sanırsın kanser teşhisi koymuş.Ki kesinlikle benim kulak memem yapışık değil.Sadece onun ki gibi sarkmış göğüs gibi durmuyor diye bu kendi kendine yine gelin güvey oldu.
  Günlerden bi’ başka gün;yine bununla ikimiz sohbet ediyorduk.Bu sefer saç bakımından açıldı konu.Bu,öve öve bitiremez zaten o at yelesi saçlarını.Uzun ya;sanki uzun saçı olan herkesin saçı kaliteli ve kalın telliymiş gibi bi’ konuşmalar falan.Bakıyorum saçıma;benimki daha uzun.Ve genetikten gelen bi’ ayrıcalık olarak kalın telli ve gür.Ama görsen,bunun saçlarının uçları yanmış sürekli saç açıcıyla boyayıp duruyor.Çok ince telli olmasa da ince işte.Gelmiş bu sefer de bana;’Ayh benim saçım daha kalın telli.Ama senin saçların ince.’dedi.Allah’ım kızın suratının ortasına nasıl yapıştırmak geliyor içimden,sorma.Hadi dedim;sevinsin,böyle avunsun yavrucak.
  Bi’ gün yine lavabodayız.Büyük bi’ ayna var hemen girişin yanında.Yan yana durup üstümüzü başımızı düzeltiyoruz.Bu bi’ incelemeye başladı yine.Bi’ kendine bakıyor,bi’ bana.Sonra yine açtı o kapçık ağzını.’Kız,ben senden daha uzunum.’diye.Görsen,boylarımız aynı.Ve hatta ben ondan bi’ gıdım falan daha uzunum.Ama işte,o kıçından gördüğü için farklı bi’ boyut katıyor olaya.He he tabi,diyerek gülümsedim.
  Bi’ başka gün de;yine konuşuyoruz hep beraber.Bu sefer parmaklarımı gördü.Benim parmaklarım biraz farklı.Mesela uzattığımda düpdüz durmuyor da uçları kıvrılıyor.Ki ben bana bi’ özellik kattığı için bu durumdan hiç rahatsız değilim.Baktı benim parmaklarıma;’Aa senin parmakların yamuk.’dedi.Allah’ım bu kız ruh hastası.Kendi parmakları da ayıptır söylemesi odun gibi.Ve tırnaklarında hiç törpü izi yok.Sanırsın katır tırnağı.’Evet.’dedim.’Çünkü bana ait ve benim parmaklarım.’
  Son bi’ şey daha geldi aklıma.Bu sefer de bilekle ilgili.Hava sıcak olduğu için kıvırıyorduk gömlek kollarını.Ben de fazla sevmem öğrenci gömleği gibi durmuyor diye.Ama azıcık kıvırdım.Yine D.'nin dikkatini bi’ şey çekti.Aa sen de şaşırdın,değil mi?Dur bak,ne dedi;’Senin bileklerin ne kadar kalın.Sanki hamur yoğuran kadınlar gibi.’Ki bileklerim gayet normal.Ne ince ne kalın.Yine;’Hımm.Olabilir.Senden çok olmasın;evde her gün yufka açıyorum da.’diyerek şakaya vurdum.
  Ne dedin?Sen olsan saçını başını mı yolarsın.Ben de yolardım ama görgü nedir;Allah'tan biliyorum.Şimdi sen söyle bakalım;abartıyor muyum yoksa fazla hafife mi alıyorum?Adını Baca koydum.Çünkü karakter olarak bacadan yani odundan farkı yok.Ve ben yine olsam yine onu kırmamak için elimden geleni yapardım.Onu asla küçük düşürmezdim.Çünkü yine biliyorum ki görünüşü onu o yapan şey.Aslında alınmıyorum söylediklerine.Alınsaydım,mevzuyu orada uzatırdım.Biliyorum ki kendi iç çirkinliğini örtmek için etrafındakileri yerden yere vuruyor.Bence onun içindeki çirkinlik davranışlarına da yansımış.Annem şöyle der;'Güzel olana biri gelip çirkin demiş,ne fayda.Güzel güzelliğinden vaz mı geçecek sanki.Ama çirkin olana çirkin dersen değiştiremeyeceği bi' şeyi yüzüne vurmuş olursun.Bu günahtır.'İslamda bi' insanı dış görünüşünden ötürü ne aşağılama ne de küçük düşürme durumu yoktur zaten.Gerçek bi' müslüman;her şeyden önce insan bu kadar bayağı bi' davranışta bulunmamalı.
  Arkadaş seçimi;iyi karpuz seçmekten bile daha meşakatli bi' iş.Yanımızda manavcı amcayı taşıyamayacağımıza göre kendimiz beyinlerine vursak ya.Keleşse ses falan çıkar belki.