31.05.2012

Ört de nereyi?

- Öhöm öhöm.Bugün de bi' eleştiri yazısı yazmak niyetindeyim.Kaç gündür konuları topluyorum aklımda.Topluca yazmak daha pratik ayrıca.Neyse,başlıyorum.Hazır ol.
  Başörtü takan kadının bi' ideolojisi,savunduğu bi' fikri,bi' amacı olmalı ki bunu uygulamaya geçirerek artık meşrulaştırmış oluyor.Demek istiyor ki;'Ben kendimi dışarıdan,maddiyattan,gözlerden sakınıyorum.İbadetimi uygulamaya dökerek bunu ispatlamak amacım.'Şimdi şöyle düşünelim;başı açık olan bi' kadına dışarıdan bakınca ibadetinin ne derecede olduğunu anlayamazsın.Belki imanı bütündür;belki de zayıf.Hatta saçı açık bi' kadının namaz kıldığını duyan bazı insanlar şaşırır;'Helal olsun;açık ama namazını da kılıyor.','Aa,hem de açık.Bravo valla.'gibisinden.Ancak başörtü takan kız bu tip bi' ön yargı oluşturmamak için örtüsünü takar.Ee takmakla bitmiyor ki iş.Sen bi' sorumluluk alıyorsun bi' kere.Senin o örtüyü takmaktaki amacın;'Bakın,ben kendimi kötülüklerden sakınmak amaçlı örtümü takıyorum.Anlayın ki ben artık kendime,davranışlarıma,sözlerime çok daha fazla özen göstereceğim;görünmeyen ibadetimi görünür kılmak için.'olmalı.Ancak sen;'Başörtümü de taktım.Bu bana yeter.Artık tamamım.Cennete ön sıradan biletimi alarak torpili de kaptım.Oley.'dersen komik olursun.Düşün ki başı açık ancak kendini söz ve davranışlarıyla sakınan bi' kadın mı yoksa başı kapalı olup ahlaka uymayacak o örtüye yakışmayacak davranışlar sergileyen mi cennete gider?Sırf o örtü başında diye cennete almaz seni kimse.Açık olan kız ise cennete takvasını da alır gider tın tın.Oh mis.
  Önemli olan zaten baş örtmek değil.Kalp örtmektir.Neye karşı?Şeytana,vesveseye,kötülüğe,günaha,harama karşı.Allah-u Teala'nın ilk sözünü ettiği örtü takva örtüsüdür.Takvası olmayan kadın,örtü takmış ne fayda?Ha çırılçıplak ha örtülü ne farkeder?O örtü tek başına sadece bi' kumaş parçasıdır.Anlamı yoktur ki.Cansızdır.Ona anlam katan davranışlardır,sözlerdir,görünmeyen ibadeti görünür kılma arzusudur.
  Madem ki başını örttün;ondan önce içini ört.Aksi halde;'İç örtmeden o örtünün hakkını vermeden dünya malından ödün vermeden bi' güzel yaşarım.'diyorsan çıkar o örtüyü.Ha örtü takmışsın ha takmamışsın;ne farkeder?Sırf başında örtün var diye ne cennetten torpilin olur ne de seni adam yerine koyarlar.En azından açık olan kız niyetini belli eder.Hani o yaparsa;'Olabilir.Zaten aksini iddia edecek bi' gövde gösterisi de yapmamış.Sorumluluğunu alıp da çiğnediği bi' değer de yok görünürde.'der insan.Ancak o örtüyü kullanıp onun arkasına sığınıp iş pişirir saman altından su yürütürsen sana sadece;'Yazık.' ve 'Dönek.'denebilir.
  

21.05.2012

Ah-kıl

 - Diyorlar ki;'Yabancıları taklit etmeyin,onlar gibi davranmayın,onlara ait yiyecekleri yemeyin,..'falan fistan.Mesela çarşaf giyen bayanlar,şalvar giyen beyler kendilerini sözde dış dünyaya kapamış dininde imanında insanlar ya hani;altlarında son model arabalar,ellerinde son model cep telefonları var.Garip,değil mi?Hadi o değil de evlerindeki çamaşır makinasını,buzdolabını,düdüklü tencereyi kim getirdi hayatımıza?Ya da ışığı keşfetmedi mi Edison?Telefonu icat etmedi mi Graham Bell?Ee sen bunları kullanıyorsun,sonra bize gelip işine geleni mi savunuyorsun?Sonra bir de sözde milliyetçiler var tabi.Ortada Atatürk fotoğraflarıyla,Türk bayraklarıyla gezinen dallamalar hani.Yabancı dil öğrenmek istemiyorlar,yabancı müzik dinlemiyorlar ya hani;kıçlarındaki don bile Çin'den.Hem yabancıların yaptığı ithal ettiği malları kullanıyorlar;ağızlarından merci,okey,trend,kuaför,bye,.. gibi yabancı kaynaklı kelimeler eksik olmuyor;Victoria Secret'ın mankenlerine göz atmadan Paris Moda Haftası'nın modasına uymadan netbooklarını yanlarından ayırmadan camiye gitmeyip kiliseye özenmeden yapamıyorlar;hem de gelmiş boş boş nâra atıyorlar etrafa.Kullandığımız zaman dilimi bile bize ait değil;dünya saatini,dünya takvimini kullanıyoruz.Neyin peşindesiniz hala?Ne olsun istiyorsunuz?Yozlaşan da sizsiniz,özenti olan da.Madem öyle,bunların hepsinden vazgeçip de öyle gelin konuşun bakalım.Boş başaklar dik durur gerçi,değil mi ama.İlmini değil;bilimini almak lazım dünyanın teknolojisinden,velinimetinden,bize kurdukları tuzaklardan uzak kalmamak için.İnsan bu kadar mı ah-kıllı olur.

Oy-uncuk

 - Oyuncular müstehcen sahnelerde rol aldıkları zaman;'Biz oyuncuyuz,profesyonellik bunu gerektiriyor,hem günlük hayatta olanı yansıtıyoruz ki.'türevi şeyler diyip kendilerini üste çıkarmaya çalışıyorlar.Peki,madem ki günlük hayatta herkesin yaptığı şeyleri oynuyorsunuz;o halde niçin kadın oyuncular cımbızla kaş,bıyık falan alıp ağda yapmıyorlar doğru dürüst ve detaylarıyla.Sonuçta birbirlerini götürürken gayet güzel beceriyorlar en ince ayrıntısına kadar.Hem niçin tuvalete gidip ihtiyaçlarını gidermiyorlar?Yiyişirken gayet iyiler.Niçin oralarını buralarını kaşımıyorlar?Bunlar iğrenç değil ki,günlük hayatta herkesin yaptığı şeyler.Yoksa işlerine gelen kısmı yapmak fantazilerinin arasında mı yer alıyor?Sette erotizm gibi.Ne yani,yoksa iç dünyalarında bastırdıkları arzuları sözde rol adı altında ortaya çıkarmak mı amaçları?Dizilerde,sinema filmlerinde,tiyatrolarda bile öpüşüp koklaştıktan sonra adları hemen sevgili olarak birlikte anılmaya başlanıyor.Ki gerçekten sevgili olmuş oluyorlar.Bu nasıl profesyonellik ki,rol için seviştiği insanla rol dışında da sevişiyor?Niçin rolü gerçek hayatına da taşıyor?Demek profesyonel değiller söyledikleri gibi.Gerçek hayatı rolleriyle karıştırıyorlar.Duygularını sokuyorlar canlandırdıkları karaktere.
   Hem neden her türlü yapımda rol almıyor bu oyuncular?Madem ayrımsız,mesleklerinin gerektirdiğini yapıyorlar;o halde düşük bütçeli yapımlarda niçin göremiyoruz oyuncuları?
   Bence oyuncu dediğin,seçici olmalı.Kendi karakterine,bulunduğu toplumun örf adetlerine uygun rollerde yer almalı.Bazılarına sadece gülmek yakışıyor,bazılarına da sadece hüzünlenmek mesela.Sonuçta gerçek oyuncu kendine hangi rolün yakıştığını bilendir.Kalite dediğin bu değil de nedir?

Azıcık Ayı

- Kimileri,açık sözlülüğün altına sığınıp alttan alttan hakaret ediyor.Bunun adı açık sözlülük falan değil,bunun adı patavatsızlık sadece.Ve patavatsızlık da ayılığın bi' türüdür.Söylemek istediklerini açık sözlülüğün altına sığınarak rahatça söyler bunlar.Söyledikleri kişi kırılır mı,üzülür mü,ne yapar hiç umurlarında olmaz.İşte biz bu tiplere kısaca,tip diyoruz.'Ayh kız,kilo mu aldın sen.'diyen bir tip bunu diyet yapmaya çalışan birine söylerse anlayın ki bu kişi ayıdır.Ya da o kişi gerçekten kilo vermiştir ve sevgili tip sadece karşı tarafı sinirlendirme eğilimindedir.Şöyle de olabilir,kişi kilo almıştır.Ve bunun için üzgündür.Ancak bu tip,gelip her şeyi daha da zorlaştırır.Hoşuna gider böyle konuşmak.Fantazisidir bir nevi.Bir de yeni bir mont almıştır kişi.Tip olan kişi de gelip yanına;'Bu ne böyle,çuval gibi.'derse o tipe de biz ayı diyebiliriz.Beğenmese bile bunu söylemez insan.Ya da yorum yapmaz.Ki zaten montun modelidir bolluk ve sevgili tip de bunu ya mal olduğu için anlamaz ya da kıskançlıktan kudurduğu için ne hakaret etsem de açık sözlülüğümü konuştursam diye düşünür.Amacı karşısındakini onare etmek,onunla yapıcı konuşmak olmalıyken o tercihini kıskançlıktan,fesatlıktan,yıkıcı konuşmaktan yana yapar.Açık sözlülük;bir eleştiri yaparken yapıcı olmaktır ki kötü düşüncelerden arınmış olarak saf duygularla karşısındakini kırmadan,üzmeden,gücendirmeden konuşabilme sanatıdır.Bunu becerebilen insan,sanatçıdır.Karşı tarafın bu durumdan hoşnutluğu ise ortaya çıkan sanat eseridir.Ki zaten konuşabilmek de bir sanattır,doğru konuşabilen bir insan da sanatçıdır,doğru konuşabilmek de bir sanat eseri konumundadır.Mesela;'Bu ruj cilt rengine pek uymadı,bak bu parlatıcı daha çok yakışır yüzüne.' ya da 'Sadece nemlendirici sür,dudakların zaten güzel.'gibi.
   Tiplerden uzak durmak mutluluğun kapısını açabilecek tek anahtardır.Sonuçta,doğru ve seçici arkadaş seçimi de burada olaya dahil olur.

Ufak Sızıntılar


-  Ağda yapan bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Elinden cımbızı ve aynası eksik olmasın.Rimel sürsün kirpiklerine.Renkli parlatıcı alsın kendine.Ojesiz çıkmasın evden.
    Her ay regl ağrıları çeken bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Ayaklarına çorap giysin.Papatya çayı içsin.Sıcak su torbası koysun karnına.Yataktan kalkamasın.Her şeye yetişmeye çalışsın yine de.
    Cam silen bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Yemek yapsın her akşam en çeşitlisinden.Evi silip süpürsün detayıyla.Yatakları toplasın her sabah.Toz alsın şöyle uzana uzana.
    İkinizin çocuklarını doğuracak bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Her gece uykusunu bölüp ağlayan bebeğinizi emzirsin.Karnı deforme olsun.Göğüsleri çatlasın sütten.Uykusuz kalsın.Çocukluk çağına geldiğinde ona kahvaltı hazırlasın her sabah.Dersleriyle ilgilensin sonra.İlk aşk için uyarsın onu.Ergenlik çağında sivilceleriyle oynamaması gerektiğini söylesin.Orada burada sürtmemesi için arkasını kollasın hep.Hep anlayış göstersin.Şımartsın onu.
    Koynuna girdiğinde mis gibi kokan bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Ne deterjan ne yemek ne ter koksun.Şımartsın hem seni.Dır dır da etmesin.Her şeyden memnun görünsün.Her gece senin olsun.
   Hiçbir şeye şikayet etmeyen her şeye tebessüm eden bir erkek arkadaşın olsun istemez misin?Ayakta durmayı becerebilsin tüm yorgunluklara karşın.Rüya gördüm demeyi bilsin kabustan uyanıp.Ağlayası varken şen kahkahalar atabilsin ayrıca;kederini,sinirini içine atarak.Hepsini aynı anda yürütebilmeyi öğrensin.Hem anne olsun çocuklarınıza hem eş olsun sana hem bakımlı olsun kendine hem ev adamı olsun yuvanıza.
   Ya da sadece kendini senin yerine koyabilecek bir erkek arkadaşın olsun istersin ki anlasın gelecek vadetmeyen geleceğinin ufak sızıntılarını şimdiden.

     

20.05.2012

Kapa Çeneni

-  ... Ve ruh dile gelmişti:
  ' Selam insan ya da her neysen işte.Ben ruh.Yani sanırım sen beni yıpratmadan hemen önce öyleydim.Aslında söylenecek o kadar çok şey yok ki.Öyle sanıyorum ki artık beni önemsemiyorsun.Bir kere önceliklerin değişmiş.Bedenin seni öbür tarafta kurtarır merak etme.Öhö öhö..Neyse konumuza dönelim.Artık şu dış görünüşe takılma huyundan vazgeç diyorum.Her ikimiz de pek ala biliyoruz ki kalıcı olan benim.Sen görünürde darbe almadın diye düşünüyor musun ki gayet sağlıklısın?Sen öyle san.Ben de hasta olabiliyorum.Ne oldu?Şaşırdın,değil mi?Bak;mesela ağlamak istediğin vakit güçsüz görünmekten korkup gözyaşlarını bana akıttığında,diğer insanlara dış görünüşlerine göre kılıf biçtiğinde,kendini sevmediğinde.Ve ayağına takılan her taşta pes ettiğinde ki kabul et,düştüğünde komik oluyorsun.Ve hatta pis şeyler düşündüğünde bile.Utanma lütfen.Şurada biz bize konuşuyoruz.
  Benim de doktorum var.Her yerde ve her zaman üstelik.İlacım da 'O'nda.Güçlü,yıkılmaz inancınla sar beni.İbadetlerinle elim,dualarınla dilim ol mesela.Beni bu şekilde görünür kıl.Unutma;sen bedenini ne kadar örtersen ört,sadece ruhunu örtebildiğin kadarsın.Tabi bütünlüğü sağlamak da önemli.Ben ruhumu örttüm diyip bedenini soyabildiğin kadar soymasan pek fena olmaz hani,gerçi ruhu örtülü olan insan böyle bir şeye zaten ihtiyaç duymaz.Hem sonra terli terli su falan içme.Kalın giyin,üşütme.Gece yatmadan önce sütünü iç.Ve bir şey daha. ... '
  Falandı;filandı.Ve ruh için çenesini kapama vakti gelmişti artık.

19.05.2012

Açı Bakışı


image
- Bazıları vardır,bilirsin.Söz ederiz hani hep.Bazıları böyledir,bazıları şöyledir,falan fistan diye.Şimdi iki farklı bakış açısı göreceksin.Olumlu ve olumsuz.Belki de sayemde asli mutluluğun öğrenmekten ibaret olduğunu keşfedersin sen de.
  Bazıları doğuştan şanslıdır.Bu durum tıpkı okuldaki tembel öğrencinin daima okula yasak olduğu halde telefon getirdiği gibi gözüne kalem çekip eteğini kıvırdığında yanından değil öğretmen,değil müdür yardımcısı,müdür geçse dahi onların o öğrenci kılıklıyı görmemelerine;farketmemelerine benzer.Sen zaten bu tip kuralsızlıklardan uzak uslu bi’ öğrencisindir.Ama bu da can.Demez misin sonra kendine;’Onunki can da benimki patlıcan mı?’diye.Bi’ kerelik hevesle;’N’asılsa kimse görmüyor,kızan da yok ki.’diyip onların yaptığını yaptığının günü hemen öğretmenin tarafından farkedilip azarı da bi’ güzel yersin.İçinden de;’Şu bi’ halta yaramaz gerizekalılara laf etmiyorlar ama.’gibi sözlerle o şanslı gruba en içten küfürlerini gönderirsin.Başka bi’ açıdan bakalım.Belki de öğretmen de müdür yardımcısı da müdür de onları gayet net bi’ şekilde görmüştür de umursamamıştır.Ee peki seni neden umursadı değil mi?Açıktan söylemeseler de şunu demek istiyorlar belli ki;’Onlar zaten ipsiz sapsız.Adam olmaz.Bırakalım da kendi çaplarında eğlensinler.Okul bitince yine aynı tas aynı hamam devam edecekler serseriliğe.O baş belaları için ne yapsak da bildiği yolda yürüyecektir.Ama bak,sen öyle misin.Uslu başlı,saygılı öğrencisin.Onlar gibi olmaman için uyarıyoruz seni.Bi’ kere dahi olsa senin de onlara karışmanı istemeyiz.Onlardan seni farklı kılan da bu.’Ee böyle bakınca sence şanslı olan onlar mı hala?
  Hep,durumumuzdan daha kötü durumda olanlar karşımıza çıksın ki halimize şükredelim,deriz.Ancak ne var ki sürekli mutlu,bizden çok daha iyi durumda olanlar çıkarsa değil şükretmek isyan etmemek içten değil içinde bulunduğumuz girdaba.’N’asıl,bi’ de buna şükredeceğim yani?Ayh ne güzel;o mutlu,şu mutlu,bu da mutlu ama ben mutsuzum.Şükürler olsun halime.Baak,benden daha şanslıları da var hayatta.Ya ben de onlar gibi olsaydım.’Evet,böyle düşünmemek için başka bi’ açıyı keşfedelim.Belki de Rab şunu diyor bize;’Daha kötüsünü görüp şükretmek kolay oturduğun yerde.Asıl mesele daha iyilerini görüp bulunduğun sıkıntıya isyan etmeden sabretmek,kendin için hayırlısını dilemek ve mevlam ne eylerse güzel eyler diyebilmek.’Sınavda kolay soruları cevaplamak ne kadar zor olabilir?Bunun puanı da az olmaz mı soru kolay diye.Zor soru,kolay soru.En fazla puan zor sorulara biçilir.Zaten kolay soruları cevaplamak kısa bi’ zaman alır.Sınavın tadı mı kalır böyle allasen?Uğraş yok,emek yok;bilgide hazıra konma var.Biz de hayatın bi’ sınav olduğunu ve kolay soruların sürekli mutlu olan,sıkıntı görmemiş insanlara geldiğini ve zor soruları es geçtiklerini düşünelim.Sınavı kısa sürede doğru cevaplarla bitirirler.Ne var ki puanları düşüktür.Mutsuz,sürekli sıkıntı içinde yüzen insanlar zor bi’ sınava girmiştir bile.Çaba sarf ederek,tadını çıkararak,emek vererek,anlayarak,bi’ daha böyle bi’ soru gelirse n’aparım diye düşünmeksizin tecrübe edinerek sınavı doğru veya yanlış cevaplar vererek bitirirler.Sonuç yüksek olacaktır.Çünkü zor soruların değeri yüksek.Belki yanlış cevaplar vardır içinde ancak öğretmen mutlaka verilen çabayı göz önüne alarak kanaat kullanacaktır.Unutma.

Uza-man


Bilmem farkettin mi son günlerde uzmanlar arttı.Yok güzellik uzmanı,yok halkla ilişkiler uzmanı,yok yemek uzmanı,yok koku uzmanı,yok bilmem ne uzmanı,falan fistan,zart zurt.Bu kadar çok kişinin uzman olması bi’ tek benim halktan bi’ vatandaş olduğumu hissettirdi bana ne yalan söyleyeyim.
  Bi’ kişiye uzman denilmesi için o kişinin işinin ehli;tecrübe edinmiş kariyerinde belli bi’ noktaya gelmiş olması gerekir.Üniversiteden mezun olan kurstan sertifika alan herkes pat diye uzman sıfatını alıyor isminin önünde.Bu n’asıl bi’ içinden buram buram cehalet fışkıran yöntemdir allasen?Sonra gelip demesinler bana;’Ama benim diplomam var.’,’Benim de sertifikam var ki.’ diye.O diploma ya da sertifika senin uzmanlığının önünü açıyor sadece.Sana teknik bilgi veriyor.Ancak tecrübe vermiyor ki.Kendini geliştirmen veya olduğun yerde sayıyor olman senin elinde.Aldığın eğitim sadece önden yenen atıştırmalık yiyecek gibi.Tatlıya kadar gel bi’ hele.’Ben uzmanım.’diyip daha bi’ halt yapamamışsan sadece mesleğindeki uzmanlık unvanı seni tatmin ediyorsa bence sen kendini tatmin edecek başka meslek bul.Hem cebine harçlık da girer.
  Uzman olduğunu iddia edebilmen için şöyle en az o yıllık bi’ tecrübeye;kariyerinde belli bi’ noktaya sahip olman gerektiğinin yanı sıra durduğun yere sağlam basıyor olman da gerekir.Eğitim gerekli ancak tecrübe şart.Eğitim seni çıraklıktan çıkarır;kalfa yapar.Usta yapmaz.Sen de usta olmayı öğren.

11.05.2012

Adını Baca koydum.


- Aklıma bi’ geldikçe binleniyor.Bu anı da okulda geçmişti.Sözünü ettiğim şu D.'yi hatırlıyorsundur herhalde.Hani bizim D. işte.Kısa kısa yazacağım;bakalım,ne düşüneceksin.
  Günlerden bi’ gün;arka sırada oturmuş kızlarla sohbet ediyorduk.Sonra diğerleri kantine indi.Bu D.’yle biz baş başa kaldık.Konu nerden geldiyse yapışık kulak memesine geldi.Bizimki yine bi' şey bulacak ya,hemen bana dönerek;’Baaak,senin kulakların da öyle.’demez mi.Bu doğuştan gelen bi’ özelliktir.Dünyada ve Türkiye’de birçok kişinin,ünlü isimler de dahil,kulakları böyle.Ve de ne görüntü olarak kötü ne de sağlık bakımından sakıncalı.Ama bu öyle bi’ söylüyor ki sanırsın kanser teşhisi koymuş.Ki kesinlikle benim kulak memem yapışık değil.Sadece onun ki gibi sarkmış göğüs gibi durmuyor diye bu kendi kendine yine gelin güvey oldu.
  Günlerden bi’ başka gün;yine bununla ikimiz sohbet ediyorduk.Bu sefer saç bakımından açıldı konu.Bu,öve öve bitiremez zaten o at yelesi saçlarını.Uzun ya;sanki uzun saçı olan herkesin saçı kaliteli ve kalın telliymiş gibi bi’ konuşmalar falan.Bakıyorum saçıma;benimki daha uzun.Ve genetikten gelen bi’ ayrıcalık olarak kalın telli ve gür.Ama görsen,bunun saçlarının uçları yanmış sürekli saç açıcıyla boyayıp duruyor.Çok ince telli olmasa da ince işte.Gelmiş bu sefer de bana;’Ayh benim saçım daha kalın telli.Ama senin saçların ince.’dedi.Allah’ım kızın suratının ortasına nasıl yapıştırmak geliyor içimden,sorma.Hadi dedim;sevinsin,böyle avunsun yavrucak.
  Bi’ gün yine lavabodayız.Büyük bi’ ayna var hemen girişin yanında.Yan yana durup üstümüzü başımızı düzeltiyoruz.Bu bi’ incelemeye başladı yine.Bi’ kendine bakıyor,bi’ bana.Sonra yine açtı o kapçık ağzını.’Kız,ben senden daha uzunum.’diye.Görsen,boylarımız aynı.Ve hatta ben ondan bi’ gıdım falan daha uzunum.Ama işte,o kıçından gördüğü için farklı bi’ boyut katıyor olaya.He he tabi,diyerek gülümsedim.
  Bi’ başka gün de;yine konuşuyoruz hep beraber.Bu sefer parmaklarımı gördü.Benim parmaklarım biraz farklı.Mesela uzattığımda düpdüz durmuyor da uçları kıvrılıyor.Ki ben bana bi’ özellik kattığı için bu durumdan hiç rahatsız değilim.Baktı benim parmaklarıma;’Aa senin parmakların yamuk.’dedi.Allah’ım bu kız ruh hastası.Kendi parmakları da ayıptır söylemesi odun gibi.Ve tırnaklarında hiç törpü izi yok.Sanırsın katır tırnağı.’Evet.’dedim.’Çünkü bana ait ve benim parmaklarım.’
  Son bi’ şey daha geldi aklıma.Bu sefer de bilekle ilgili.Hava sıcak olduğu için kıvırıyorduk gömlek kollarını.Ben de fazla sevmem öğrenci gömleği gibi durmuyor diye.Ama azıcık kıvırdım.Yine D.'nin dikkatini bi’ şey çekti.Aa sen de şaşırdın,değil mi?Dur bak,ne dedi;’Senin bileklerin ne kadar kalın.Sanki hamur yoğuran kadınlar gibi.’Ki bileklerim gayet normal.Ne ince ne kalın.Yine;’Hımm.Olabilir.Senden çok olmasın;evde her gün yufka açıyorum da.’diyerek şakaya vurdum.
  Ne dedin?Sen olsan saçını başını mı yolarsın.Ben de yolardım ama görgü nedir;Allah'tan biliyorum.Şimdi sen söyle bakalım;abartıyor muyum yoksa fazla hafife mi alıyorum?Adını Baca koydum.Çünkü karakter olarak bacadan yani odundan farkı yok.Ve ben yine olsam yine onu kırmamak için elimden geleni yapardım.Onu asla küçük düşürmezdim.Çünkü yine biliyorum ki görünüşü onu o yapan şey.Aslında alınmıyorum söylediklerine.Alınsaydım,mevzuyu orada uzatırdım.Biliyorum ki kendi iç çirkinliğini örtmek için etrafındakileri yerden yere vuruyor.Bence onun içindeki çirkinlik davranışlarına da yansımış.Annem şöyle der;'Güzel olana biri gelip çirkin demiş,ne fayda.Güzel güzelliğinden vaz mı geçecek sanki.Ama çirkin olana çirkin dersen değiştiremeyeceği bi' şeyi yüzüne vurmuş olursun.Bu günahtır.'İslamda bi' insanı dış görünüşünden ötürü ne aşağılama ne de küçük düşürme durumu yoktur zaten.Gerçek bi' müslüman;her şeyden önce insan bu kadar bayağı bi' davranışta bulunmamalı.
  Arkadaş seçimi;iyi karpuz seçmekten bile daha meşakatli bi' iş.Yanımızda manavcı amcayı taşıyamayacağımıza göre kendimiz beyinlerine vursak ya.Keleşse ses falan çıkar belki.

10.05.2012

Grip ya da Garip


- Hani daha önce arkadaşlıkla ilgili bi’ yazı yazmıştım ya.Aklıma grip bi’ anı daha geldi.
  Benim bildiğim arkadaş;buluşma sözü verildiyse o gün o saatte koşulsuz buluşmaya gelir.Çünkü;arkadaşları onun için değerlidir.Ve özeldir.Asla onları asmaz.Yüz üstü bırakmaz.Ne var ki benim arkadaş diye tanımladıklarım bilmediğim arkadaş türündenmiş.
  İkinci dönem sonuna gelmiştik.Ve okula son haftalara doğru arada bi’ gidiyorduk.O da yoklama yüzünden.Hani bilirsin,her sınıfta arkadaş grupları vardır.Bizde en arka köşede oturan altı kişilik bi’ kız arkadaş grubuyduk.En arkada köşede oturduğuma bakma,bi’ iki arkadaşla oldukça inek öğrencilerdik.Sadece burası sessiz sakin,göze batmayan bi’ yer olduğu için tercih etmiştim.Bi’ hafta sonu kızlarla buluşma kararı aldık.Hepimiz birbirimize söz verdik ve bi’ daha görüşme imkanımız olmayabilirdi.Malum lise son sınıf.Bu yüzden hepsine ısrarla gelmesini söyledim.Bi’ önceki akşam birine soruyorum;’Geleceksin,değil mi?’diye.O da dershanede etüt falan olursa gelemeyebilirim.Ama büyük ihtimalle geleceğim bebeğim.’diye.Cumartesi geldi,çattı.Kızlarla buluşmak ümidiyle cicili bicili giyindim.Hafif bi’ makyaj falan.Mayısın sonu.Oldukça sıcaktı hava ve sırtımdan ter akıyordu resmen.Zaten böyle havalarda tansiyonum düştüğü için pek dışarı çıkmamayı tercih ediyorum.Bi’ de suratım kıpkırmızı olur.Ama kızlara da söz verdim.O kadar ısrar ettim.Asla gitmemezlik yapamazdım.Derken çıktım dışarı.Anam,karnıma bi’ ağrı girdi.Sonra geçti.Biraz daha ilerledikçe sancılar arttı.Zaten hava sıcak.Ee regl sancısı tek gelmez,yanında sıcaklık getirir.Ben bi’ fenayım.Sorma,gitsin.Hazırlıksız yakalandım sokağın ortasında.Böyle küçük adımlar ata ata ilerliyorum.Bi’ yandan üzerime kıçımı örten bol bi’ gömlek giydiğime de şükrediyorum.Buluşma yerimiz;dondurmacı.Baktım,kapıda bizim kızlardan biri.’Kimse gelmedi mi daha?’diye sordum.Demez mi;’A.’nın akrabaları gelmiş,B.’nin dershanesi varmış,C. depresyona girmiş.’diye.Bi’ çıldırdım ki sorma.Tabi soğukkanlı görünmeye çalışıyorum.Elim karnımda.D. kişisini bekliyoruz güneşin bağrında.E.’ye de diyemiyorum;’İçeri girelim.Orada da bekleyebiliriz.Herhalde geldiği gibi kapıdan içeri girmeyi de biliyordur.’diye.Beş dakika oldu.Nıck gelmedi.On beş dakika oldu.Ortada yine görünen kimse yok.Yarım saat oldu.Bizim D. kıçını yaya yaya geliyor.Sanki geç kalan o değilmiş de biz erken gelmişiz gibi.Sonra ona da sordum,’Sen biliyor muydun?’diye.’Evet,biliyordum.Zaten A. dün akşam söylemişti gelemeyeceğini.Diğerleri de üç dört saat önce falan haber verdi.’ ‘Bana niye söylemediniz?İnsan bi’ arar.’diye sordum.Gak guk yaptı.Tabi ‘insan arar’ diyorum.Dikkatini çekerim.Hiç üstüne alınmadı.Neyse dedim,içeri girdik.Direkt lavaboya çullandım.Sonra oturduk,çikolata soslu dondurma yiyoruz kasede.Bu iki kafadar birbirlerine bakıp duruyor.E. de cep telefonu saatine bakıp zamanı yokluyor.’N’oldu size?Kıçınız başınız ayrı oynuyor.’diye sordum yine.Dediler ki;’Valla biz senin de gelmeyeceğini tahmin ettik.O yüzden E.’le ben burada buluşup Taksim’e gitme kararı aldık.Ama sen gerçek dostmuşsun.Bak,geldin.’ ‘Ee,vazgeçtiniz o zaman gitmekten.’ ‘Aslında burada bi’ on beş dakika kadar oturup çıksak iyi olur.Çünkü eve geç kalmak istemeyiz.Ama hemen gitmeyeceğiz,merak etme.O kadar gelmişsin,yalnız bırakır mıyız seni.’demezler mi.Allah’ım,sana geliyorum dedim içimden.Allah'ın hanzoları lütufta bulunuyorlar sanki.Acıların kızı konumuna soktular beni.Bana sormadan gelip gelmeyeceğimden emin olmadan  başka bi’ program yapmışlar.Üstelik ben şu an onların programını bozan kişi konumundayım.Sanki böyle bi’ buluşma kararı almamıştık.Ve ben onların ikisiyle yolda rastlaşıp;’Aa gelin kızlar,ne aceleniz var?Bi’ dondurma yiyelim hele beş dakika.’demişim gibi hissettim bi’ anda.Ben bu korkunç sıcakta,bu pis ve dayanılmaz ağrıyla onları ekmemek için gelmişim;sorumluluk,güven,arkadaşlık duygularıyla.Onların bana ettiklerine bak.Üstelik bu D. kişisi önceki arkadaşlık yazımda bahsettiğim kişinin ta kendisi.Ayaklarımı kıçıma soka soka eve geldim yolda da ağlaya ağlaya.Bi’ yandan saflığımla bi’ yanda yediğim dost kazığıyla bi’ diğer yandan karın ağrımla.
 Sevgili okuyucum;sen sen ol,herkesin yüzüne sanki ona güveniyormuş gibi yap ama asla özde güvenme.Sakın benim gibi sırf yalnız kalmamak için elalemin duyarsız,eli bilmem neresinde olan değersizlerinin seni üzmesine,kullanmasına mahal verme.Tek kal da ayakta kal.Annem şöyle der hep bana;’İnsanın kendinden ve Allah’tan başka dostu yoktur.’Sen de unutma.

8.05.2012

Beyindeki Hapishane Hücrelerinden Kadınlar


- Kandırıldım.Oysa sadece şeker vereceğini söylemişti.Burada bi’ başımayım.Karanlık.Çok karanlık.Sıska,ter kokulu gardiyanın yemek tepsisini uzattığı şu ufak delikten sızan ışık da olmasa kör olduğuma inanırdım.Gerçi neye inandığımı unuttum.Bildiğim çoğu şeyi de unuttum.Burada bilgi sökmezmiş.Öyle dedi.Bi’ şey bilmiyormuş gibi davranıyorum.Beni bi’ an önce serbest bırakması için.Zaten istesem de bilmiyorum.Birazdan gardiyan gelip yemek getirecek.Menüde her zamanki gibi biraz yağlı mantık,kaymaklı güç,dilimlenmiş umut,azıcık da küflenmeye yüz tutmuş mutluluk var.Ağzıma sürdüğüm yok hiçbirini.Sadece yemiş gibi yapıyorum.Şu obur fareye veriyorum hepsini.Yedikten sonra bana bilmiş bilmiş bakıyor.Maske takmış bi’ kadın gelip yokluyor beni arada.Sanki kaçacak delik varmış gibi.Beni burada tutan da o.Burası soğuk olmalı.Ama benim hissettiğim sadece ona karşı duyduğum nefretin ateşi.İşte bu şey beni ısıtıyor.Bana melankolik diye sesleniyor.Adım bu olmalı.Bu arada bana da çok benziyor.Gardiyan ona Pollyanna dediğine göre onun adını da öğrenmiş oldum.Yan hücrede de bi’ kız var.Sürekli ağız dolusu sövüp duruyor Pollyanna’ya.’Sırıtıp durma.Oraya gelir o ağzının ortasına bi’ yumruk geçirip dişlerini eline veririm gerizekalı fahişe.’dediğini duydum hatta bi’ kere.Buradan çıkmak için gardiyana bi’ cilve yapmadığı kalmıştı.Aha,onu da yaptı.Bu arada;bu yandaki aksi cadının sesi de aynı benim sesimi anımsatıyor.Tuhaf.Burada kalmak istemiyorum.Ama kaçacak hiçbir yerim de yok.Ne yazık.

6.05.2012

Kotalı Özgürlük

- Özgür olabildiğin kadar mı varsın yoksa var olabildiğin kadar mı özgürsün?Bi’ insan var olabilmek için ve varlığını,amcalara pipisini açıp gösteren küçük erkek çocukları gibi kanıtlama telaşına düşerse özgürlük piç olur.Herkes kuş olup uçmak ister.Ama kuşlar soğuk havalarda aç kalır,susuz düşer;o çatı benim,şu çatı senin leylekler tarafından bi’ güzel akşam yemeği olurlar.Ee hani özgürlük.O da uçup gider.Geriye esaret kalır.Senin özgürlüğünün başladığı yerde benim özgürlüğüm biter.Kotalı özgürlük;yeterli özgürlüktür.
   Madem özgürlük sınırsız;niye sokağın ortasında tuvalet ihtiyacı görülmüyor?Niye çiftler sevişmiyor?Niye tecavüz edilmiyor?Niye adam öldürülemiyor?Niye demokrasi var?Niye çırılçıplak gezilmiyor?Niye gaz çıkarılmıyor?Demek ki neymiş;özgürlük,ister istemez kendine sınır getiriyor.Gerek ahlaki,gerek hukuki yasalarla belirlenmiş bilinçli bi’ kısıtlama var.
   Ben hiç görmedim ki;kıçı başı açık diye bi’ kız üniversiteye alınmasın.Fakat;başı örtülü diye bi’ çok kız açık öğretimden okuyor üniversitesini.Niye?Dini inancı yüzünden.Ki artık değişti;başı örtülü kız öğrenciler de üniversitelere kabul edilecek derken Türkiye’de yaklaşık %90 oranında üniversite,başı örtülü kız öğrencileri yine okula almadı.Bu ne perhiz,bu ne lahana turşusu allasen?Öğrencilere tek tek sen Hristiyan mısın,sen Ermeni misin,sen şu musun,sen bu musun diye sorularak din kontrolü yapılmadan çoğu okula alınıyorsa ne hakla başı örtülü kız öğrencileri okula almazlar?Hiç haç takıyor diye haçını çıkar öyle gir diyeni de görmedim.Özgürlük;başkasının hakkına tecavüz etmediğin,onun görüşlerine saygı duyduğun sürece güvenlidir ve doğrudur.Evrensel ahlak yasası da bunu öngörür.Yani kimse kimseye tecavüz etmezse kimse kimseden istemediği sürece hamile kalmaz.
   Ulu orta sevişen insanları da görmüşsündür.Ben sadece hayvanların ulu orta seviştiğini biliyorum.Çünkü onlar düşünemez ve iç güdüyle hareket eder.Onlar özgür de değildir.Onlar sadece hayvandır.Kimsenin ahlak anlayışını önemsemeden,yaşam biçimine saygı duymadan yapılan göz kirliliğine özgürlük denemez.Bu bencilliktir.Bu başkalarının özgürlük alanlarına düpedüz tecavüzdür.
   Bir de;yobaz kavramı var.Bu tanımlamanın ne denli hakaret olduğunu,içinde ne tür hazımsızlık yaşanıldığını,saygı ve özgürlük kavramlarından bi’ haber bi’ insan tarafından söylenildiğini de pekala biliyorum.Sen özgürlük diye kıçını yırtarken ne hakla başörtü takan bi’ bayana yobaz dersin?O da özgür.Senin özgürlük alanına girmediği sürece istediği ve inandığı şekilde yaşar.Sa-na-ne;o senin mini eteğine karışmadığı sürece.Her şey karşılıklı;özgürlük de,saygı da.Saygı duyduğun sürece saygı duyulursun.Onun dışında bi’ şey bekleme.Senin kendine ne özgüvenin ne de özsaygın yok demek aksi halde.Bi’ örtü senin için hiç anlam ifade edebilir ancak onun için çok anlam ifade etmekteyse karışmaya hakkın yok.N’asıl ki babandan kalma bi’ saat senin için çok değerliyse başkasına göre de basit,değersiz,eski bi’ saat gibi gelebilir.Karşı çıkmaz mısın;'Bu benim için manevi açıdan çok kıymetli.Maddiyatının hiçbir önemi yok.'diye.Ee o zaman niye kendine yapılmasını istemediğin bi’ şeyi bi’ başkasına yapıyorsun?N'asıl oluyor da özgür  ve laik olduğunu iddia ederken bi' başkasının özgürlüğüne karışabiliyorsun?
   Yobazlık;her türlü aşırılıktır.Çarşaf giyersin;çağa ayak uyduramazsın kendini geliştiremediğin için.Kıçının çatalı,göğsünün ucu gözükür;çağa ayak uydurduğunu sanırsın kendini geliştiremediğin için.Yobazlık;saygı duymamaktır,açık görüşlü olmamaktır,dar bakmaktır.Herkesi senin yaşadığın gibi yaşamaya zorlamaktır.Senin başın örtülü değil diye çağdaş olduğunu söyleyip kendin ve kendin gibiler dışındakini yobaz ilan edersen en afilli yobaz sensindir.Çünkü ne karşı tarafa saygı duymaktasındır ne de evrensel düşünmektesindir.Bayağı bayağı o kişinin özgürlüğüne tecavüz etmektesindir.
   İstediği kişiye istediği şekilde de oy verir.Sa-na-ne.Sen onu yargılayamazsın.O da seni yargılayamaz.O onun doğrusu.Bu da senin doğrun.Özgürlükte objektif olmak zorundasın.Subjektifliğe yer yoktur.Demokrasi ve adalet yoluyla gerçekleştiği sürece her şey mübahtır.Senin düşüncenle uyuşmuyor diye diğer bi’ düşünce yanlış değildir.Sadece farklı bi’ bakış açısıdır.Senin düşüncen de doğru değildir.Öznellikte doğru ya da yanlış yoktur.Eğer herkes senin düşündüğün gibi düşünseydi ülkede demokrasi olmazdı.N’asılsa herkes bi’ kişiyi doğru bulup ona oy vermekte olurdu.Öyle olsaydı da gelişim olmazdı.Gerilemekte olan bi’ ülke peyda olurdu.Çünkü her şeyi tek bi’ kişinin bakış açısı,fikirleri,değerleri belirliyor olurdu.Objektiflik sağlanamazdı.Farklı düşünen insanlar olaya farklı çözüm yolları getirir,değişik bakış açıları sunarak evrenselleştirirler.
   Ne demiştim başta;benim özgürlüğümün başladığı yerde senin özgürlüğün,senin özgürlüğünün başladığı yerde benim özgürlüğüm biter.Sadece kendi özgürlüğüne sahip çıkıp kendi dışındakilerin haklarına saygı duymaksızın tecavüz eden biri ya çocuktur ya deli zaten.Sen hangisisin ey yobaz?
                                       


  

5.05.2012

Kral Çıplak



 - Giyim şekli önemlidir bi’ birey için.Onun tarzını,görüşünü,karakterini ele verir az çok.Ama anlatacağım şey kesinlikle dış görüntüyle alakalı değil.Hatta buna benzer bi’ yazı yazıp sınıfta da okumuştum.Ve bi’ moron da,Britney Spears’ı anlatmışsın sen,demişti.Demek anlamak,anlayabilmek,anlamlandırmak için insana benzemek yetmiyormuş.Bunu anladım.
   Karakter,insanın giysisidir.Tabi ki görünmeyen kısmı.Fakat bunu hayata bakış açımızla konuşma biçimimizle davranışlarımızla görünür kılabiliriz.Çıplak bi’ insan düşün.Ne kadar savunmasız ve acınır halde olduğunu gör.Bi’ de farklı farklı kıyafetler içinde olan insanları düşün.Vintagedan boheme,hippiden minimalizme kadar çeşit çeşit akımın tarzı.Tekdüze olsaydı,kesinlikle oldukça sıkıcı olurdu.Hangisinin iyi olduğuna karar vermek imkansız.Çünkü her biri kişiye özel.Ve onu o yapan bi’ değer.Karakteri de böyle düşünürsek insanı görünür kılan,var eden odur.Ve herkes üstüne uygun olanı giyemiyor.Ya emanet duruyor ya bol ya dar ya da gereğinden fazla gösterişli.Önemli olan giyinmek için giyinmek değil;üzerimize uygun olanı giyebilmek ve istikrarlı olmak.Eğer sadece bedeni örtebilmek için bi’ şey giyiliyorsa çıplak kalınması bile daha mantıklı.En azından dürüst.
   Bunun yaşla da alakası yok ki.Yaşlı iyi giyinir,genç kötü giyinir diye bi’ şey yok.Yaşlı olmasına karşın üzerine doğru giysiyi geçiremeyen çok insan var.Ya da genç yaşta olup da olmadığı kimliğe bürünen.Düşünsene,yaşlı biri genç biri için yapılmış kıyafeti üzerine geçirirse ne fena olur.Aynı şey diğeri için de geçerli.Mesela genç biri de üzerine yaşlılara göre olan bi’ kıyafeti giyemez.Komik durur.Bi’ de 36 beden olduğu halde 38 beden giyinen bi’ kadın veya 38 beden olduğu halde 36 giyinmeye çalışan bi’ kadın.İkisi de ölçülerine uygun giyinmemektir.
   Kendimize uygun olanı ya başkasında görerek deneriz ya da kendi giysimizi kendimiz dikerek kimsede görülemeyecek bi’ suje elde ederiz.Modaya uyayım derken modaya uyan herkesle aynı olmak da var tabi.Rüküş olmak da.

4.05.2012

Mutluluk yaşanılmaz;öğrenilir.


- Geçen bi' şey yazmıştım Facebook’ta;’Meğer mutluluk;öğrenilen bi' şeymiş.’diye.Bi’ arkadaş da yırtık dondan çıkıp;’Mutluluk;olaylar ve eylemler karşısında şekillenir.’gibi felsefik laflar etmişti.Malum kendisi edebiyat bölümü öğrencisi ya.Her bi’ haltı o bilir.Hatta haltı da sorsan onu da bilir.Her neyse.Ona dedim ki;’Mutluluk;olaylar ve eylemler karşısında şekil almış bi’ kavram olsaydı,daima mutsuz olurdum.Çünkü etrafımda beni mutlu eden bi’ olay ya da bi’ eylem yok.’falan fistan.    
   Öğrenirsem mutlu olabilmeyi,hayatımın bi’ parçası haline getirebilirim böylece.Mutlu olmak için bi’ olaya veya bi’ eyleme ihtiyaç duymadan.Bilinçli ama bilinçsiz bi’ şekilde.İlmek ilmek işleyerek,dokuyarak,farkında olarak.Yani;geçici değil,kalıcı mutluluk.N’asıl mı olacak bu?İki seçenek var önümde.Biri şükretmekten geçiyor.Annem her zaman şöyle söyler;’Neden daha iyisini görüp özenmek yerine daha kötüsüne bakıp şükretmiyorsun?’
   Görmek ve bakmak.Uzaktan bakıldığında aynı yöne çıkıyor gibi gözüken iki farklı kavram.Görmek;anlıktır.Bilinçsizce,istemsiz gerçekleşir.Fakat bakmak;anlık değildir.Bilinçli ve istemli bir şekilde yapılır.Demek ki mutlu olmanın ilk kuralı bakabilmektir,derini görebilmektir,farkındalığa ulaşabilmektir.Şükretmektir.Eh ne derler;’Boynuzsuz keçinin boynuzludan ahirette soracağı varmış.’İkinci seçenek de biraz Pollyannacılıktan geçiyor.Aynaya baktığında kendine gülümsemekten.Ciğerlerini temiz havayla doldurmaktan.’Elbet benim günüm de gelecek.Bi’ gün ben de mutlu olacağım.Hep böyle kötü gidecek değil ya.’diyebilmekten.Küçük de olsa umut etmekten.Kapıyı asla ardına kadar kapatmamaktan özellikle.Çünkü o aralıktan ışığın ne zaman süzeleceği asla belli olmaz.Murat Göğebakan geçen bi’ şey demişti.Biliyorsun ya,o da kanser tedavisi gördü.Zor günler geçirdi.Ve elenmiş una benzettim onu ya da süzülmüş çaya.Bence asıl mesele de burada.Kişinin tüm olumsuzluğu ruhundan süzüp arınması.Şöyle demişti;’Karanlık bi’ dönem geçirdim.Ancak aydınlığı görebilmem için hayatımın kararması gerekiyordu.Çünkü karanlık olmayan bi’ yerde aydınlık da gözükmez,kendini belli edemez.’

2.05.2012

Mesela diyorum.

- Mesela önceliklerim değişti.Sağ değil de sol elimin parmaklarıyla başlıyorum artık oje sürmeye.
Sonra mesela çoğu genç kız gibi beyaz gelinlikli hayallerim de yoktur.İlla beyaz bir şey hayal edeceksem bu,masa örtüsü ya da dişler olabilir.
Pembe yalanlarım da yoktur pek.Yani renksiz olmalı yalan dediğin.Direkt söylenmeli.
Siyah beyaz yaşamak hayatı,bunaltır beni.Öyle net ve kesin düşünmem.Grileri de olmalı insanın.
Oysa benim çöllerimde çiçek açardı.Beklendik anlarda beklenmeyen.Ya da beklenmedik anlarda beklenen.
Düşüncesizliklerim vardır mesela.O an sol göğsümün altında ritimli bir şekilde ahenkle inip kalkan bir organ eşlik eder bana.Kavalyem olur.
Mesela şeffaf,camdan topuklu ayakkabılarım yoktur.Spor,dolgu topuk ayakkabı daha absürt olabilir.Eskitilmiş bir jean üzerine salaş,beyaz bir t-shirt pek bir asil görünüm sağlayabilir bence.

Arkadaşım Eş-ek

- Hep,gelecekteki eşimle nasıl karşılacağım düşüncesi kurcalar dururdu aklımı.Belki derdim;herhangi bir yerde,herhangi bir zamanda çarpışırız.Sonra etrafa saçılıverir elimdekiler.Birbirimizden,mahcup bir ifadeyle özür dilerken eğilip toparlamaya koyulurum yere düşenleri.O da bana yardım etmek için çömelir,göz göze geliriz belki.Aynı şeyi almak için uzanırken birbirine değer ellerimiz.Tam kalkarken ayağa,başlarımız birbirine çarpar ve o acıyla kısa bir ahlarız.Hemen ardından,küçük bir kahkaha koyuveririz.Belki,suçsuz olduğu halde kendini affettirmek için gideceğim yere kadar eşlik eder bana.Neyse işte.Aslında,masallara inanırım ben.Ama ne ben gerçek bir prenses ne de o gerçek bir prens olabilirdik.Uyuyan bir güzel olamazdım belki ama küllerin kedisi de değildim.Rapunzel kadar uzun da değildi saçlarım fakat pamuktan bir prenses de sayılmazdım.Sonra,deniz kızı gibi kuyruğum yoktu ki benim.Kuyruklu yalanlarım,kuyruklu yıldızlarım vardı ama elbet.Hem zaten,hep beklenen beyaz atlı bir prens değil miydi bekleyen bir prenses olmasa da.

Salak

- Sadece gülüp geçiyordum ağlanması gereken durumlara.Çünkü;ağlamak bana göre bi' olay değildi.Daima otuz iki dişim peyda olurdu huzursuzken.Biliyordum ki bir gün biri gelecekti.Kapımı çalıp kaçmayacaktı üstelik.Yani çok bekletmezsem.Vakit kaybetmeden onu içeri buyur edip bol köpüklü bir Türk kahvesi ikram edecektim ona.Kahvenin içine bir çimdik tuz atıp kazayla üstüne dökecektim belki.Eğilip gümüş tepside çiçekli fincanı uzatırken ona,göz göze gelecektik veya.Utangaç bakışmalar,tatlı gülümsemeler falan olacaktı ya da.Daha yakından tanımak için birbirimizi çay bahçesine,açık hava sinemasına falan gidecektik belki.Elimi tutmak için fırsat kollayacaktı olur ya.Sonra,vedalaşırken dudaklarımdan öpecekti yanağımı tutturamayınca heyecandan.Utançtan eve koşar adımlarla ışınlanırdım ya da.O değil de,saçlarım kaldı bigudili.Elimdeki kitabı kenara bıraktım pencereyi ardına kadar açarak.Umutsuzluk,benliğimi baştan çıkarmıştı adeta.Ağlamak yoktu ki ama.Mutlu olmasam da mutluymuş gibi görünmeliyim ki kendim de buna kanardı belki.Saf işte,n'apsın.

Kabus

- Yağmurda,yokuştan aşağı sürüklenen bir terlikti bizimkisi.Benliğimi çıkarıp içimden,yakalamaya çalıştığım onu.Üstüme üstüme geldiğimiz beraber.Pek derin olmayan okyanusa açılan bir kayıktı bizimkisi.Kürek yaptığımız kollarımızı.Akıntıya kapılıp giden sanki.Battıkça batan bir geminin mallığıydı bizimkisi.Çamurdan bozma bir ev gibi belki.Tutup kendi ellerimle çektiğim bataklığa.Her an çökmeye hazır bir harabeydi bizimkisi.Ne var ki duvarlarına çivi çaktığım.Gelinlikli damatlıklı fotoğraflarımızı,çerçevelere koyup asmak için onları.Pencerelerine pembe panjur taktığım ya da.Mutfağından yemek kokuları gelen hani.Bacasından duman tüten veya.Cehenneme kadar yolu olan bi' şeydi işte bizimkisi.Cennete uğraması gereken arada.Bronzlaşması şart olan.Kırk beden olup otuz sekiz bedenmiş gibi davranmaya çalışan bir kadın cilvesiydi bizimkisi.Kendisiyle küs,herkesle barışık.Hormonlarına yenik düşen çoğu zaman.Sonra suratını,şöyle bir güzel benzetmek istediğim bir tipti bizimkisi.Tom Cruise'a ya da Brad Pitt'e belki. 

Ayıcık

- Öpüşmüş sayılmazdık aslında.Sadece dudak tiryakisiydik.O kadar.Elini popoma dayaması dışında pek bir fantazimiz de yoktu.Zeki sayılırdı belki.Sıfırla kaçı çarparsan çarp,sonucun yine sıfır olduğunu biliyordu en azından.Yoksa bilmiyor muydu?Her neyse.Bana bir kere kuşum bile demişti.Hayır,bizim bir muhabbet kuşumuz vardı tabi.Ona demiştir o.Sohbetine doyum olunmazdı zaten kuşuyla.En romantik anımız,gözüme kirpik kaçtığı bi' anda oradan onu almak için ilk defa o kadar uzun bir süre gözümün içine bakmış olmasıydı dikkatle.Beni kimseyle paylaşamazdı hem.Ama herkesin paylaşımcı olmasını beklerdi nedense.Benden başka kimseyi görmezdi ki gözü.Ya da gözü benden başka herkesi görüyordu belki de.Aynanın karşısında kendiyle sevişirdi sanki.Alışveriş merkezine gittiğimizde,neredeyse bir saat lavabonun önünde beklerdim onu.Orada makyajını tazelediği ihtimali üzerinde durmuyor değildim hani.Her şeye rağmen ona ait olduğumu hissediyordum sanırım.Her ne kadar hödük olsa da doğrusu.Yok mudur zaten biz kızlarda gözünün içine bakan biri varken gözünü senden kaçıranı seçme huyumuz.Neyse işte. 

Gri


Varlığımın çoğunda,uğur kaçırdığımı söyleyenler olur.Bu yüzden,benden hep uzak dururlar.Gaz kaçırmıyorum ya yahu.Ne bu korku,bu telaş?Uğursuz değilim ben.Benim,haine veya sinsiye benzer bir halim var gibi mi gözüküyor oradan bakınca?Halt etmiş hepsi.Tırnaklarım uzun biraz,farkındayım.Ee tırnak makası vardı da ben mi kesmedim?Hem benim,kimsenin mutluluğunda gözüm falan yoktur ki fesatlık yapıp aralarına gireyim.Aralarına girdiysem eğer tek isteğim okşanıp ilgi görmektir.Gözlerim yeşildir genelde.Ama bu,daha çok soğutur nedense onları benden.Ben de hemcinslerim gibi hayat derdindeyim arkadaş.Ne gibi bir derdim olabilir ki seninle? Rengimden ötürü ayırma beni yoldaşlarımdan.Aynı kaptan aynı ekmeği yer,aynı sudan içeriz biz.Yeri gelir,aç kalırız.Çoğu zaman,süt bile zengin işidir bizim için.Sizden daha titiziz hem.Az mı korkarız arabalardan?Az mı kaçarız çocuklardan?Bizim,çocuklarımız bile aynı zamanda doğar.Çok da masumuz direkt cennete gidecek kadar.Kendi uğursuz,fesat düşünceleriniz sizi suçlu aramaya itiyor olabilir.Ama tek suçlu suçsuzu suçlayandır.Hee bu arada,ben kim miyim?Ben,kendi halinde bir kara kediyim
.


Cazibe

- Ya da açıkça korkuyorum de bana.Aşırı doz cazibenden korkuyorum de mesela.Sarhoş olmaktan.Ya da komaya girmekten korkuyorum de.
  Bu kadar güzel olma de bana mesela.Seni görücüye çıkarmaktan korkuyorum de.
  Ya da seninle,sadece yan yana süzülebilen gökyüzünde iki tutsak uçurtma olmaktan korkuyorum de.Kuş olup özgürlüğe kanat çırpamamaktan korkuyorum de veya.
  Elinden tutup uçsuz bir uçuruma atlamaya korkuyorum de mesela seninle.Bu kadar aşığım işte sana de mesela.Dediğimin arkasında durmayı beceremem de ya da.
  Ya da ne biliyor musun,kapa o çeneni ve öp beni.